Pazar, Mayıs 19, 2024
Google search engine
Ana Sayfa Blog Sayfa 5

“Ekolojik, özgür ve eşit bir yaşamı öreceğiz”

0

14 ve 28 Mayıs seçimlerini değerlendiren çevre ve ekoloji örgütleri, hem Millet İttifakı’nın hem de Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ekolojik ve diğer toplumsal sorunlardan ziyade seçim aritmetiğine sıkıştığını söyledi.

Türkiyeli 48 çevre ve ekoloji örgütü ile hak savunucusu kurumun çağrıcı olduğu “Ekoloji Hareketleri Konferansı”nın düzenleyecileri, bugün 14 Mayıs 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimi ve 28 Mayıs Cumhurbaşkanı Seçimi’ne ilişkin değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaştı.

Değerlendirmede 6 Şubat depremlerinin, Akkuyu NGS üzerinden Rusya’nın seçim sürecindeki etkisinin ve Kanal İstanbul’un İstanbul’un geleceği için tayin edici rolünün hem Millet İttifakı’nın hem de Emek ve Özgürlük İttifakı’nın gündemleri arasında yer almaması eleştirildi.

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Hatay Milletvekili olarak seçilen Can Atalay‘a ve diğer Gezi tutuklularına “özgürlük” istenen değerlendirme metninde özetle şöyle dendi:

Toplumsal ittifaklar tamamlanmadı

“Millet İttifakı, mutabakat metnindeki yeşil dönüşüm ve yeşil boyama argümanlarıyla sermaye çevrelerine güven veren bir programla seçim startını verdi.

“Emek ve Özgürlük İttifakı ise bu sermaye ve piyasa yanlısı çevrecilikle farkını anlatma gayretini göstermedi. İddiasına denk düşen bir işleyiş ve siyaset tarzını ortaya koyamadı. Böylece seçim dönemi muhalif partiler açısından ekolojik ve diğer toplumsal sorunlardan ziyade seçim aritmetiğine sıkıştı. Siyasi ittifakların, toplumsal ittifaklarla tamamlanarak zenginleştirilmesi sağlanamadı.

“Şimdi ise karşımızda çok daha büyük bir ekolojik yıkım programıyla gelen bir iktidar var. Meşruiyeti tartışmalı bir seçimle kendi ömrünü uzatan iktidarın daha ‘zaferini’ ilan ederken Kanal İstanbul, nükleer, doğalgaz ve petrol çıkarma projelerinde vites yükselttiğine tanık oluyoruz.

İnancımızı koruyoruz

“Büyük kentlerde artan ev fiyatları ve kiralarıyla insanların barınma hakları ellerinden alınırken, yenilenebilir enerji makyajıyla inşa edilen güneş enerjisi santralleriyle kırlarda yaşam ve tarım alanları yok ediliyor.

“Ekoloji mücadelesinin siyasetin dönüştürücü gücü olduğuna dair inancımızı koruyoruz. Ekoloji direnişlerinin olduğu her köy ve mahallede, nöbet çadırlarımızda, ekokırım mahallerinde, bunun ipuçlarını yaratmaya ve öğrenmeye devam ediyoruz.

“Seçim değerlendirmemizi; ekoloji mücadelesi, toplumsal muhalefetin bütünü ve muhalif siyasi partiler yönünden bir eleştiri ve özeleştiri süreci içinde ele almaya devam edeceğiz.”

Mermer ocağı izni verilen arazide Roma ve Selçuklu seramikleri bulundu

Yazan: GAZETECİYUSUFYAVUZ on 

Konya’da mermer ocağı açılmak istenen arazide Mahkemenin atadığı bilirkişi heyetinin yaptığı incelemede Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerine ait olduğu tahmin edilen seramik parçaları ile sunu kabı bulundu…

Yusuf Yavuz

Konya’nın Hadim ilçesindeki ormanlık bölgede özel bir şirket tarafından açılması planlanan mermer ocağına karşı açılan davada bilirkişilerin hazırladığı rapor mahkemeye sunuldu. Geçtiğimiz ay proje alanında yapılan keşfin ardından hazırlanan bilirkişi raporunda, alanda ortalama 150-200 yaşlarında anıtsal nitelikte karaçam ağaçlarının bulunduğuna işaret edilerek mermer ocağı açılması durumunda orman ekosistemi, yaban hayvanları ve lokal endemiklerin zarar göreceği bilgisine yer verildi. Proje alanının eski bir yerleşim olduğuna dikkat çekilen bilirkişi raporunda, söz konusu alanın Konya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından incelenerek tescil edilmesi gerektiği belirtilerek “Proje uygulandığı takdirde; canlıların varlığını sürdürebilmesi için büyük önem taşıyan suyu bünyesinde taşıyan akifer zarar görecektir. Bu da tarımsal yaşam ve hayvancılık üzerinde olumsuz etki yaratacaktır” denildi.

Dağları, yaylaları ve kiraz bahçeleriyle ünlü Konya’nın Hadim ilçesinde 470 dekarlık alanda açılmak istenen mermer ocağı projesi için Konya Valiliği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği İl Müdürlüğü tarafından geçtiğimiz yıl verilen ÇED Gerekli Değildir Kararı’nın iptali için yöredeki üreticiler dava açtı. İlçeye bağlı Yalınçevre köyü sınırlarındaki yüksek rakımlı ormanlık bölgede açılması planlanan mermer ocağına karşı açılan davaya bakan Konya 2. İdare Mahkemesi’nin atadığı bilirkişi heyeti, geçtiğimiz ay proje sahasında inceleme yaptı.

(Yöredeki üretici kooperatifi ve çiftçilerin açtığı davada geçtiğimiz ay bilirkişi incelemesi yapılmıştı.)

BÖLGEDE 200 YILLIK ANITSAL NİTELİKTE AĞAÇLAR TESPİT EDİLDİ

Orman, ziraat, jeoloji, çevre ve maden mühendislerinin yanı sıra arkeolog ve halk sağlığı uzmanından oluşan 7 kişilik bilirkişi heyeti, proje sahasında yaptıkları incelemenin ardından hazırladıkları raporu Mahkemeye sundu. Uzman bilirkişi heyetinin Mahkemeye sunduğu raporda, alanda ortalama 150-200 yaşlara sahip anıt ağaç statüsünde değerlendirilebilecek karaçam türleri ile korunması gerekli ve kesimi yasak olan ardıç türleri ve Toros Göknarı tespit edildiği bilgisine yer verilerek şöyle denildi: “Yer yer sık orman alanların olduğu, geneli orta derecede kapalılığa sahip doğal meşcere alanıdır. Kendisine doğal yaşam alanları bulan bazı yabani türlerden ayı, vaşak, yaban domuzu, yaban keçisi, tilki, çakal, sürüngenler, kuşlar, mantarlar ve hatta mikroorganizma türlerinin oluşturduğu bu habitat alanında, barınak olarak kullandıkları in, yatak ve doğaya bıraktıkları iz, dışkı ve parçalarının bu habitat alanında yaşadıklarının göstergeleri arasındadır.

(Mermer ocağı açılması planlanan bölgede çok sayıda anıtsal nitelikte çam, ardıç ve göknar ağacı bulunuyor. Fotoğrafta yer alan Toros Göknarı da bu ağaçlardan biri. Yusuf Yavuz arşivi)

HABİTAT PARÇALANMASI BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK İÇİN BÜYÜK TEHDİT

Açık ocak işletmeciliği, toprak ve bitki örtüsünün kaldırılması, basamak oluşturulması ve blok üretimi şeklinde süreçleri kapsamaktadır. Yasal olarak çalışan bu tesislerin genel olarak habitat yok olmasının yanında habitat parçalanması, peyzaj bozulması, gürültü ve toz kirliliği gibi yan etkilerinin yanında, tesislerin su kullanımında ortaya çıkan sürekli artıklar ve Ekosistem turizmi ve yaban hayatına olumsuz etkileri de söz konusudur. Ekosistem üzerindeki geri dönülmesi mümkün olmayan yanlış uygulamalar sonucunda ormanların yapısı giderek bozularak, doğal orman alanları doğrudan veya dolaylı insan etkisi ile azalmakta veya tahrip olmaktadır. Günümüzde, habitat parçalanmaları biyolojik çeşitliliğin en büyük tehdidi olarak kabul edilir.”

(Yaban hayatı açısından zengin olan proje sahasındaki ayı ve diğer yaban hayvanlarının barınma alanları da bilirkişi raporunda yer aldı.)

‘TOPRAK ÖRTÜSÜ VE BESİN ZİNCİRİ YOK OLUR’

Mermercilik faaliyetlerinde doğal toprak şeklinin kalıcı olarak değiştirilerek orijinal bitki örtüsünün tahrip olduğuna dikkat çekilen bilirkişi raporunda, “Mermerin üstünü kaplayan toprak örtü tabakası yok olur ve mermercilik faaliyeti nedeniyle; kontrollü patlamalar, havadan kaynaklanan toz kirliliği, pasa atıkları ve ağır kamyon trafiğinden kaynaklanan gürültü ve titreşimlerin neden olduğu olumsuzluklar ortaya çıkar, mermer ocaklarının çok olmasının ekosistemlerin bozulmasına, bitki çeşitliliğinin özellikle lokal endemiklerin dağılışının olumsuz etkilenmesine neden olduğunu yapılan bilimsel araştırmalar göstermiştir. Aşırı artan taş ocağı alanları habitat kaybına yol açmakta ve yabani hayvanlar için besin tedarikini zora sokmakta, bunun yanı sıra ağır taş ocağı makinelerinin ve taş kırıcıların neden olduğu aşırı gürültü, çevredeki yabani yaşam popülasyonu üzerinde önemli etkilere neden olabilmektedir” denildi.

ORMANLAR AĞAÇSIZ ALANA GÖRE 8 KAT DAHA FAZLA HUMUS ÜRETİYOR

Ormanların bitki örtüsü ve toprak içerisinde büyük miktarda karbon depoladıklarına da değinilen davayla ilgili bilirkişi raporunda, “Ormanlar ağaçsız bir alana göre 8 kat fazla humus oluşturur ve toprak canlılarının yaşamasına olanak sağlar. Yani ormanlar, toplumun orman ürünlerine olan ihtiyaçlarının yanında toprağın korunması, su varlığını koruma ve düzenlemesi, iklim ve sağlık üzerinde olumlu etkiler sağlaması gibi pek çok yararları bakımından yalnız ülkemiz açısından değil, bütün bir insanlık ve dünya için vazgeçilmez doğal kaynaklardandır” ifadelerine yer verildi.

MERMER TOZU BİTKİ VE HAYVANLARA ZARAR VERİYOR

Tehlikeli maddeler içeren tozların, bu havayı soluyan hayvan vakalarının yanı sıra ‘asfeksi’ adı verilen bir bitki hastalığına da yol açtığına işaret edilen bilirkişi raporunda, “toz, tıkanma ve stomaya zarar verme, gölgeleme, yaprak yüzeyinin veya kütikülün aşınması gibi bitkilerde daimi strese yol açan fiziksel etkilere ve kuraklık stresi gibi kümülatif etkilere neden olabilir” denildi.

EROZYON RİSKİ ARTACAK, SU KAYNAKLARI AZALACAK

Toprak üzerinde biriken tozun, toprak kimyasında değişikliklere neden olabileceği kaydedilen raporda, uzun vadede bitki kimyası, türlerin rekabeti ve komünite yapısında değişiklikler olacağı, ocağın açılması durumunda zemin üzerindeki ağaçların kesilmesi suretiyle ölü ve diri örtünün tahrip edileceği, dolayısıyla bu işlemden doğrudan ve dolaylı olarak orman toprağı bozularak erozyon riskinin artacağı, su kaynaklarının azalacağı, yaban hayatı açısından büyük bir önem arz eden ekosistemin de bu durumdan zarar görebileceği dile getirildi.

PROJE DOSYASI HALKIN ÇEKİNCELERİNİ GİDERMİYOR

Mermer ocağı ile ilgili hazırlanan ÇED raporunda orman ağaçlarıyla ilgili bilgilerin nereden alındığına ilişkin kaynak belirtilmediğine de dikkat çekilen bilirkişi raporunda, Proje tanıtım dosyasında o bölgede yaşayan halkın çekinceleri, düşünceleri ve tepkilerinin karşılamadığı görülmüştür” denildi.

HADİM KİRAZI MADENCİLİK TEHDİDİ ALTINDA

Mermer ocağı açılmak istenen bölgede ‘Hadim kirazı’ olarak bilinen farklı yaşlardaki kiraz ağaçlarının bulunduğu parsellerin yer aldığına dikkat çekilen raporda, tarımsal üretimle ilgili ise şu görüşlere yer verildi: “Bu parsellerin maden sahasında yapılacak çalışmalar sırasında gerek taş yuvarlanması gerekse maden taşıma sırasında oluşması kaçınılmaz olan tozdan olumsuz etkileneceklerdir. Bu durum ise ağaçlarda verim düşüklüğü ve çiftçi gelirlerinin azalmasına sebep olacağı söylenebilir. Dava konusu maden sahası, tapu kayıtlarında devlet ormanı olarak kayıtlı olsa da küçük ve büyükbaş hayvanların otladıkları mera vasıflı alanlara sahiptir. Mevcut durumda proje uygulandığı takdirde yakın mahallelerdeki hayvancılığın ve ilgili sahaya girişlerin güçleşeceği için maden çalışmalarından etkilemesi kaçınılmazdır.

ARICILIK DA OLUMSUZ ETKİLENECEK

Yörede kiraz çiçekleri ve doğal bitkilerin çiçeklerinin varlığı sebebiyle sahadaki bitki florası iyi kaliteli bal üretimi için arıcılık açısından ideal özellikleri barındırmaktadır. Bu çerçevede yapılan değerlendirme de madencilik çalışmalarının yörede yapılan arıcılık faaliyetleri üzerine etkisinin olumsuz olacağı; söylenebilir. Netice itibarıyla proje uygulandığı takdirde, tarımsal yaşam, hayvancılık ve arıcılık üzerinde olumsuz etkisinin olacağı; yöredeki insanların gelirlerinde düşme ve geçim kaynaklarında bir azalmaya sebep olacağı değerlendirilmektedir.”

RUHSAT SAHASININ JEOLOJİK VERİLERİ HATALI ÇIKTI

Mermer ocağı ile ilgili hazırlanan Proje Tanıtım Dosyası’nda yer verilen jeolojik verilere ilişkin verilerin hatalı olduğu bilgisine de yer verilen bilirkişi raporunda, “Davalı firma tarafından hazırlatılan Nihai Proje Tanıtım Dosyasındaki jeolojik verilerin uyumsuzluğu dikkat çekmektedir. ‘Genel Jeoloji’ başlığı altında değinilen ve nereden alıntı yapıldığı belirtilmeyen bölüm proje alanı ve yakın çevresine ait değil. ‘Konya Kapalı Havzası Stratigrafik Kesiti’nin de alıntı yapıldığı yer belirtilmemiş, formasyon isimlendirmesi yok ve ruhsat sahası çevresini yansıtmamaktadır. ‘Proje Alanını Gösterir Jeoloji Haritası ve Lejantı’ bölümünde ruhsat sahasının jeoloji haritasındaki yeri hatalı, jeolojik haritada formasyon isimleri yer almamış. Raporda yer verilen ‘Konya Kapalı Havzası Hidrojeoloji Haritası’ Konya Kapalı Havzasının tümünü kapsamaktadır. Ruhsat sahası ve çevresine ait hidrojeolojik verileri bu haritadan tespit etmek mümkün değil” ifadelerine yer verildi.  

(Mermer rezervi ve niteliğinin tespiti için yapılan karot çalışmasından alınan örneklerin görünümü)

KONYA’DAKİ PROJE İÇİN MARMARA ADASI VERİSİ KULLANILMIŞ

Mermer ocağı projesi için hazırlanan Proje Tanıtım Dosyası’ndaki ‘Notlar ve Kaynaklar’ bölümünde yer verilen ‘Türkiye Jeoloji Bülteni Cilt. 42, Sayı 1,1- 14, Şubat 1999’ atfının, ‘Marmara Adası’nda ilerleyen bölgesel metamorfizma ile tektonik tarihçe arasındaki ilişki’ başlıklı bir yayına ait olduğu vurgulanan raporda, “Marmara Adası; Balıkesir İline bağlıdır. Ruhsat sahası ile bir alakası yoktur” denildi.

‘RUHSAT SAHASINDAKİ DOLİNLERDEN BAHSEDİLMEMİŞ’

Proje dosyasında karstik arazilerin karakteristik şekillerinden olan ve ruhsat sahası içerinde bulunan dolinlerden bahsedilmediği kaydedilen bilirkişi raporunda, bölgenin hidrojeolojik özelliklerine ilişkin şu bilgilere yer verildi: “Dolinler; karstik gelişim sürecinin de en önemli göstergelerinden biridir. Dolayısıyla bir sahanın jeomorfolojik ve hidrojeolojik karstik gelişiminin belirlenebilmesi için dolin tiplerini iyi bilmek ve adlarını doğru koymak gerekmektedir. Karstik alanlarda yapılan çalışmalar bilime katkının yanında; tarım, turizm, yerleşme ve su kaynaklarının değerlendirilebilmesi açısından da önemli veriler sağlar. Karstik alanlardaki su sirkülasyonunun jeomorfolojik delilleri olan dolinlerin doğru bir şekilde araştırılması da bu süreçte oldukça önemlidir. Dolinlere boşaltılan çöpler ve endüstriyel atıkların yeraltı suyunun kirlenmesine yol açtığı bilinmektedir.

PROJE UYGULANIRSA TARIMSAL ÜRETİM VE YÖRE İNSANI ZARAR GÖRÜR

Ruhsat alanı çevresinde Karstik Kaynaklar ve/veya Vadi-Yamaç Kaynakları bulunmaktadır. Bu kaynaklar, ruhsat sahası çevresinde bulunan başta kiraz ağaçları olmak üzere meyve ağaçlarının bulunduğu bahçelerin sulanması için çok önemlidir. Yöre halkı bu kaynaklardan çıkan suları geçirimsiz hale getirdikleri havuzlarda biriktirip bahçelerini sulamaktadır (Resim 14). Nihai Proje Tanıtım Dosyasında yöre halkı için önem arz eden bu konu ile ilgili de bir bilgiye yer verilmemiştir. Nihai Proje Tanıtım Dosyası jeolojik ve hidrojeolojik açıdan ruhsat sahası ile örtüşmeyen, aynı bilgilerin birçok yerde gereksiz tekrarlandığı özensiz hazırlanmış bir rapor olmuş. Proje uygulandığı takdirde; canlıların varlığını sürdürebilmesi için büyük önem taşıyan suyu bünyesinde taşıyan akifer zarar görecektir. Bu da tarımsal yaşam ve hayvancılık üzerinde olumsuz etki yaratacaktır. Sonucunda ise yöredeki insanların zarar görmesinin söz konusu olacağı değerlendirilmektedir.”

RUHSAT SAHASINDA ROMA, BİZANS VE SELÇUKLU SERAMİKLERİ

Mermer ocağı açılmak istenen bölgede köylülerin bulduğu arkeolojik kalıntılar hakkında daha önce Konya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvuru yapılmış ancak Kurul alandaki kalıntıları tescile değer bulmamıştı. Mahkemenin atadığı bilirkişi heyetinde yer alan uzman arkeolog tarafından yapılan incelemenin ardından konuyla ilgili hazırlanan raporda yer verilen bilgilerde ise alanın eski bir yerleşim olduğu vurgulanarak şu ifadelere yer veriliyor:

“Olay yerinde yaptığımız incelemede; ruhsat sahası içinde bir yerin 70-80 cm. kazıldığı görülmüştür Kazılan bu alana 50-60 metre uzaklıkta 3 metre uzunluğunda, 1,50 cm genişliğinde ve 80 cm derinliğinde bir yerin daha kazıldığı görülmüştür. Kazılan bu alandan çıkarılan seramik parçaları çalılık içine saklanmıştır. Bu seramik parçalar Roma, Bizans ve Selçuklu Dönemlerine aittir. Kaçak kazı yapılan bu yerin 3 metre yanında açık hava kurban sunumu yapılan bir arkeolojik obje görülmüştür. Tek parça, beyaz, yerel mermer üzerine oluşturulan yuvarlak formlu kurban kanları konulduğu düşünülen buluntuya rastlanmıştır. Çevrede yaptığımız incelemede antik dönemlerde yapılmış ve kullanılmış, antik bir yol tespit edilmiştir. Bu antik yolun, Astra Antik Kentine (Bolat Yaylası) ulaştığını düşünmekteyim. Astra Antik Kenti buraya yaklaşık 4 km. uzaklıkta bulunmaktadır. Eski bir yerleşim yeri olduğu görülen bu alanın Konya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından incelenerek tescil edilmesi gerekmektedir.”

(Mahkemenin atadığı arkeolog bilirkişinin tespit ve görüşleri (altta) ve yöre halkının başvurusuna olumsuz yanıt veren Koruma Kurulu’nun resmi yazısı.

PROJE ‘ÇED GEREKLİDİR’ KAPSAMINA ALINMALI

İdarenin ÇED Gerekli Değildir Kararı verdiği, ancak yöre halkının yargıya taşıdığı mermer ocağı projesiyle ilgili yapılan arazi incelemesinin ardından hazırlanan bilirkişi raporunun sonuç kısmında ise projeyle ilgili hazırlanan ÇED raporunun yetersiz olduğuna da vurgu yapılarak proje alanının ÇED Gereklidir kapsamına alınması gerektiği kaydedildi.

İklim Değişikliği Algısı

0

1. YÖNETİCİ ÖZETİ

EKOLOJİ MESELELERİNE GENEL YAKLAŞIM

Çevreyi ve doğayı kim korumalı? Toplum mu, elitler mi?

• Türkiye genelinin yüzde 94’üne göre çevre ve doğa korumanın toplumun tüm kesimlerinin

sorumluluğunda.

• Bu görüş tüm yaş, cinsiyet, eğitim, ekonomik sınıf kategorilerinde geçerli.

• Dindar Muhafazakârlar ve Ak Parti seçmenlerinde çevre ve doğayı korumanın büyükşehirde yaşayan elitlerin sorumluğunda olduğunu düşünenlerin oranı diğer kategorilerdekine göre biraz daha yüksek.

Çevreyi korumak için bireysel faaliyetler

• Türkiye genelinde araştırmaya katılanlar çevre ve doğayı korumak için en çok “ağaç dikmek”, “çevreye daha zararlı ürünler almak” gibi bireysel-doğrudan eylemlerde bulunmayı tercih ediyor.

• Metropolde yaşayanlar çevre ve doğayı koruma amacına yönelik daha zengin bir repertuara sahip.

• Eğitim durumuna göre bakıldığında, eğitim seviyesi arttıkça çevre ve doğayı korumaya yönelik eylemlilik seviyeleri de yükseliyor.

• Yaşa göre ise çevre ve doğayı koruma konusunda en aktif grubun gençler olduğu görülmekte.

• Ak Parti seçmenlerinin yüzde 25’i, HDP seçmenlerinin yüzde 16’sı ve CHP seçmenlerinin yüzde 15’i çevreyi korumak için “Hiçbir şey yapmam” diyor.

• Türkiye genelinde çevreyi korumaya yönelik protestolara katılacağını söyleyenler yüzde 13 oranında. Bu kişilerin yüzde 75’i Modern hayat tarzına sahip.

Çevre STK’ları hakkında görüşler:

• Türkiye genelinin üçte birinden fazlası kendini çevre STK’larına yakın hissediyor. Bu oran kırda ve kentlerde aynı.

• Eğitim seviyesi arttıkça çevre STK’larına yakınlık hissi de artıyor.

• Her 5 gençten 2’si kendini çevre STK’larına yakın hissettiğini söylüyor.

• CHP seçmenlerinin yarısı kendini çevre STK’larına yakın hissederken Ak Parti seçmenlerinde bu oran üçte birden az.

• Modernlerin yüzde 45’i çevre STK’larını kendine yakın bulurken bu oran Geleneksel

Muhafazakârlarda yüzde 31, Dindar Muhafazakârlarda yüzde 28.

Çevre-kalkınma ikilemi hakkında

• Türkiye genelinde her 4 kişiden 3’ü ekonomik kalkınma için çevre kirliliğine katlanılmaması gerektiğini düşünüyor.

• Türkiye genelinin yüzde 72’si baraj, yol gibi altyapı projelerinin yapımı için ormanların bir kısmının feda edilmemesi gerektiğini savunuyor.

• Türkiye genelinin yüzde 83’ü çevre ve doğaya zarar vermeden kalkınmanın mümkün olduğu görüşünde.

• Kalkınmanın çevre ve doğanın korunmasını önemseyerek ele alınmasını savunanlar gençler, üniversite mezunları, kadınlar ve hayat tarzını Modern olarak tanımlayanlarda en yüksek seviyelerde.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ HAKKINDA GENEL DÜŞÜNCELER: SORUMLULAR, MAĞDURLAR, ÇÖZÜMLER

İklim değişikliğinin etkileri:

• Türkiye genelinde iklim değişikliğinin en çok bilinen sonucu aşırı sıcaklıklar. Sonrasında yüzde 69 ile kontrol dışı yangınlar ve yüzde 62 ile seller geliyor.

• Türkiye’de her 3 kişiden 2’si benzer nedenlerden kaynaklansa da farklı bir ekolojik sorun olan hava kirliliğinin iklim değişikliğinin bir sonucu olduğunu düşünüyor.

• Yaklaşık her 5 kişiden 2’si plastik kirliliğini iklim değişikliğinin bir sonucu olarak görüyor.

• Metropollerde, gençlerde, üniversite mezunlarında, yüksek gelir gruplarında ve haya tarzını Modern olarak belirtenlerde kontrolsüz yangınlar, aşırı sıcaklar ve aşırı hava olaylarını iklim değişikliğinin sonuçları olarak belirtenlerin oranı daha fazla.

• Ancak bu gruplar aynı zamanda plastik kirliliği, suların kirlenmesi gibi ekolojik sorunları da daha yüksek oranlarda iklim değişikliğinin sonuçları olarak tarif ediyor.

İklim değişikliğinin faili aktörler

• İklim değişikliğine neden olan sorumlular olarak öncelikle bireylerden çok ekonomik ve siyasi karar alıcılara işaret edilmekte.

• Öncelikli sorumluluk büyük şirketler ve özel şirketler/sanayi gibi ekonomik aktörlere atfedilmekte.

• İklim değişikliğine neden olma konusunda ikinci sırada sorumlu görülen grup hükümet/bakanlıklar ve gelişmiş ülke hükümetleri gibi siyasi aktörlerden oluşuyor.

• Ak Parti ve MHP seçmenleri, kırdakiler ve Dindar Muhafazakârlar hükümeti ve bakanlıkları daha az sorumlu görmekte.

İklim değişikliğinin faili sektörler:

• Türkiye genelinde her beş kişiden üçü demir-çelik, çimento gibi enerji yoğun ağır sanayiyi iklim değişikliğine en fazla neden olan sektör olarak tarif ediyor.

• Her 5 kişiden 1’i enerji sektörünün iklim değişikline yol açan sektör olduğunu söylüyor.

• Metropollerde, gençlerde, üniversite mezunlarında ve Modern hayat tarzına sahip olduğunu söyleyenlerde enerji sektörünü sorumlu görenlerin oranı biraz daha yüksek.

Çözümde öncelikli sorumlular

• Türkiye genelinin yarısı iklim değişikliğinin çözümünün öncelikli olarak hükümette ve bakanlıklarda olduğunu düşünüyor.

• İklim faili olarak görülmeyen belediyelerin çözümde rol oynaması gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 25.

• İklim değişikliğinin oluşumunda öncelikli sorumluluk kimde görülüyorsa ağırlıklı olarak çözüm üretme sorumluluğunun da o aktörlerde olması gerektiği düşünülüyor.

İklim mücadelesinde bireylerin sorumluğu:

• Türkiye genelinde sadece her 6 kişiden 1’i iklim değişikliğinin çözümünde bireylerin öncelikli sorumluluğunun olduğunu ileri sürüyor. Yine de öncelikli olmasa da bireylerin sorumluluk alması gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 83.

• Metropollü, eğitim seviyesi yüksek, gelir durumu üst seviyede olan ve Modern hayat tarzını benimsediğini söyleyenlerde bireylerin davranışları ve yaklaşımlarıyla birer özne olarak iklim değişikliği mücadelesine katkı sağlayabileceğini düşünenlerin oranları daha yüksek.

İklim değişikliğine karşı bireyler ne yapmayı tercih eder?

• Toplumun yüzde 91’i herhangi bir veya birden fazla eylem yoluyla iklim değişikliğiyle mücadeleye bireysel katkı vereceğini söylüyor.

• İklim değişikliğiyle mücadelede en çok bireysel eylemler tercih ediliyor; kolektif eylemleri tercih edenlerin oranları düşük.

• “Güneş veya rüzgâr enerjisinden sağlanan elektrik kullanmayı” tercih edenlerin oranı metropollerde daha yüksek olmakla beraber kentlerde ve kırda da yakın oranlarda tercih ediliyor.

• Üniversite mezunlarının “enerji verimliliği için önlem almak” ve “yenilenebilir enerjiden sağlanan elektrik kullanma” gibi enerji alanındaki bireysel-doğrudan eylemleri uygulamayı tercih edenler yüzde 50’nin üzerine çıkıyor.

İklim değişikliğinin mağdurları:

• Türkiye’nin üçte ikisi iklim değişikliğinin herkesi eşit etkileyeceğini düşünüyor.

• En çok etkileneceği düşünülen gruplar sırasıyla çocuklar, yoksullar, gençler ve köylüler.

Net sıfır emisyon hedefi olmalı mı?

• Türkiye genelinde her 10 kişiden 9’u Türkiye’nin net sıfır karbondioksit salımı hedefi koyması gerektiğini düşünüyor.

İklim mücadelesinde ceza mı, teşvik mi?

• Türkiye genelinde en çok (yüzde 57) “çevre dostu teknolojilere devlet desteği” verilmesi tercih edilmekte.

• “İklim değişikliğine yol açan kirliliğe neden olan tesislerin kapatılmasını” tercih edenlerin oranı yüzde 44.

• İklim değişikliğine neden olan sektörlerdeki sanayicilere “karbon vergisi” uygulanması

toplumun yüzde 37’si tarafından destekleniyor.

• Alt gelir seviyesindekilerin yüzde 33’ü “karbon vergisini” savunuyor ve bu daha üst gelir

grubundakilerdeki oranlardan daha düşük.

ENERJİ KAYNAĞI TERCİHLERİ

Elektrik hangi kaynaklardan üretilmeli?

• Türkiye genelinde kişilerin yüzde 74’ü güneş, yüzde 66’sı da rüzgâr enerjisinden elde edilen elektrik kullanmayı tercih ediyor.

• Kömürden üretilen elektriği kullanmayı tercih edenlerin oranı yüzde 8.

• Nükleer santrallerde elde edilen elektriği kullanmayı tercih edeceğini söyleyenlerin oranı yüzde 5.

• Tüm yerleşim yerlerinde elektrik üretiminde kullanılması en çok tercih edilen enerji kaynağı açık ara farkla güneş ve rüzgâr.

• Gençler diğer yaş gruplarına göre –doğalgaz da dahil olmak üzere– fosil yakıtlarında üretilen elektriği daha az, tüm yenilenebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektriği farklı olarak daha fazla tercih ediyor.

• Yenilenebilir enerji tüm eğitim seviyelerinde en yüksek oranlarda tercih edilen elektrik üretim kaynağı.

• Modern hayat tarzına sahip olduğunu söyleyenler yenilenebilir enerjiye diğer hayat tarzı kategorilerindekilere göre daha çok destek veriyor, fosil yakıtları da daha az tercih ediyor.

Kömür hakkındaki tercihler:

• Türkiye genelinde araştırmaya katılanların yüzde 67’si kömür yerine çevreye daha az zarar veren enerji kaynaklarını tercih ediyor.

• Kömür kullanımına devam edilmesi yönündeki görüşlerin ağırlıklı belirleyicisi kömürün “yerli enerji” kaynağı olarak görülmesi. Kömür ithal edilse de kullanılmaya devam edilmesinden yana olanların oranı sadece yüzde 4.

• “Kömürümüz olduğu sürece, yerli kömür kullanmaya devam edilmelidir” cevabını verenlerin, karşılaştırmalı sorulduğunda ağırlıklı olarak yenilebilir enerji kaynaklarından elde edilen elektriği kullanmayı tercih ettiği görülmekte.

• Türkiye’de kömür çıkarıldığı sürece kullanılmaya devam edilebileceğini düşünenlerin oranı yüzde 30.

• Yerli kömür kullanımını en çok destekleyen seçmen grubu Ak Parti seçmenleri. Bu grubun yüzde 46’sı “Kömür Türkiye’de çıkarıldığı sürece kullanılmaya devam edilmelidir” diyor.

Doğalgaz kullanılmalı mı?

• Türkiye genelinde doğalgaz kullanımına kömüre göre daha olumlu bir yaklaşım var.

• Türkiye genelinin yüzde 50’si doğalgaz Türkiye’den çıktığı sürece kullanılması gerektiğini ifade ediyor.

• “Doğalgaz kullanımına devam edilememeli” diyenlerin oranı kentlerde yüzde 43’e, metropollerde yüzde 49’a çıkıyor.

• Gençler doğalgaz yerine çevreye daha az zarar veren enerji kaynaklarının kullanılması gerektiğini en yüksek oranda düşünen gruplardan; 15-29 yaş aralığındakilerin yüzde 56’sı doğalgaz kullanımına karşı çıkıyor.

• Eğitim seviyesi arttıkça doğalgaz kullanımına onay –doğalgaz Türkiye’den elde edilse de– düşüyor.

Enerji santralleri hakkındaki görüşler:

• Güneş ve rüzgâr enerji santralleri en az itiraz edilen enerji santrali türleri. Güneş ve rüzgâr enerji santrallerinin yakınında yaşamak istemeyenlerin oranı sadece yüzde 3.

• Türkiye genelinde araştırmaya katılanların yüzde 73’ü yaşadığı yerin yakınlarında güneş

enerjisi santrallerinin yapımını, yüzde 63’ü de rüzgâr enerjisi santrallerinin bulunmasını tercih ediyor.

• Kömür enerji santrali nükleer enerji santrallerinden sonra yaşanan yerin yakınında olması istenmeyen ikinci enerji santrali tipi. Yaşadığı yere yakın bir kömür santralinin olmasını istemeyenlerin oranı yüzde 59.

• Kırdakiler kentlerde ve metropollerde yaşayanlara göre kömür ve nükleer enerji santrallerinin yaşadıkları yerin yakınlarında olmasına karşı biraz daha az hassasiyet taşımakta.

• Gençler ve orta yaş grubundakiler kömür santrallerinin yaşadıkları yerin civarında yapılmasına yaşlılara göre daha fazla oranda itiraz etmekte.

• TBMM’de grubu olan tüm partilerin seçmenlerinin yüzde 55-59 aralığındaki kısmı kömür santrallerinin civarında yaşamak istemiyor.

YENİLENEBİLİR ENERJİ HAKKINDA GÖRÜŞLER

Yenilenebilir enerji ve yaşam kalitesi

• Türkiye genelinde araştırmaya katılanların yüzde 71’i yenilenebilir enerji kullanımının kendisinin yaşam kalitesi artıracağını düşünüyor.

• Kırda yaşayanların yüzde 78’i, kentlerde yaşayanların yüze 70’i ve metropollerde yaşayanların yüzde 73’ü yenilebilir enerji kullanımının kendi yaşam kalitesini yükselteceği kanaatinde.

• Yaş ve eğitim seviyesi gruplarında ise beklenebileceği üzere yaşlar azaldıkça ve eğitim seviyesi arttıkça yenilebilir enerji kullanımının bireylerin hayat kalitesini yükseltici etkisi olduğu düşüncesi yaygınlaşıyor.

Yenilenebilir enerjinin ekonomiye etkisi

• Türkiye genelinin yüzde 79’una göre enerji ihtiyacının çoğunluğunun yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanması ekonomi için iyi olur.

Yenilenebilir enerjinin önündeki zorluklar:

• Türkiye genelinin yüzde 41’i yenilenebilir enerjiden sürekli ve güvenli biçimde elektrik üretilmesinin önünde bazı zorlukların olduğu kanaatinde.

• Yenilenebilir enerjiden sürekli ve güvenli biçimde elektrik üretilmesinin önünde zorluk olmadığını belirtenlerin oranı yüzde 24.

• Yenilenebilir enerjiden elektrik üretiminin önünde zorluklar olduğunu söyleyenlerin en fazla oranda bulunduğu gruplar kırda yaşayanlar ve en alt gelir seviyesine sahip olanlar.

• Yenilenebilir enerji kaynaklarından sürekli ve güvenli şekilde elektrik üretilebilmesinin önünde zorluklar bulunmadığını belirtenlerin oranı en yüksek olarak üniversite mezunlarında ve en üst gelir grubunda.

• Ak Parti seçmenleri yenilenebilir enerjiden güvenilir ve sürekli elektrik üretilebileceğinden en fazla şüphe duyan seçmen grubu; en az şüpheci tutum CHP ve HDP seçmenlerinde.

• Modernler olanlar yenilenebilir enerjiden sürekli ve güvenli biçimde elektrik üretiminin önünde zorluklar olduğuna en az inanan hayat tarzı kategorisi. Yine de zorlukların olduğunu söyleyenlerin oranı, olmadığını söyleyenlerin oranına göre daha yüksek.

Yenilebilir enerjiden elektrik üretiminin maliyeti:

• Toplumun genelinde elektrik üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasının kömür, doğalgaz gibi fosil yakıt kaynakların kullanılmasına göre daha pahalı olduğunu düşünenlerle daha pahalı olmadığını düşünenlerin oranları aynı.

Yenilenebilir enerjinin bireylere maliyeti:

• Kırdakiler kişisel olarak maliyetleri en az sırtlanmak isteyen grup; kırdakilerin yüzde 58’i elektriğin güneş veya rüzgârdan üretilmesi durumunda faturalarda ortaya çıkacak bir artışa razı değil.

• Bu oran kentlerde yüzde 44, metropollerde yüzde 39.

• Kömür, doğalgaz gibi fosil yakıt enerji santrallerinde elektrik için faturalardaki artışa rıza göstermeyenlerin oranı yüzde 78.

• Elektriğin nükleer enerji santrallerinde üretilmesi durumunda faturadaki artışları kabul etmeyenlerin oranı yüzde 87’ye çıkıyor.

• 15-29 yaş aralığında yer alan gençler yenilenebilir enerjiden üretilen elektrik kullanımı için kişisel olarak maliyetleri üstlenmeye daha hazır.

• Yenilenebilir enerji kaynaklı elektrik için fatura artışına rıza göstermeyenlerin oranı en yüksek olarak Ak Parti seçmenlerinde bulunuyor.

• Elektriğin yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilmesine bağlı olarak faturalarda artış olmasına en çok rıza gösteren hayat tarzı grubu Modernler, en az rızası olanlar ise Dindar

Muhafazakârlar.

Enerji geçişi amaçlı eylem tercihleri

• Toplumun daha büyük çoğunluğu Türkiye’nin enerji üretiminde yenilenebilir enerjiye yönelmesi için aktif bir çabanın içinde olacağını söylüyor.

• Çaba göstermeyeceğini söyleyenlerin Türkiye genelinin yüzde 24 ile neredeyse dörtte birini oluşturuyor.

• Tercih edilen eylemlerin ilk sırasında “sosyal medyada bunu (enerji geçişini) savunanları desteklemek” geliyor ve eylemi tercih edenlerin oranı yüzde 43.

• İkinci en çok tercih edilen eylem, yenilenebilir enerjiye geçişi savunan siyasi partileri desteklemek ve her 3 kişiden 1’i bu cevabı vermekte.

• Türkiye genelinde enerji geçişine yönelik eylemlerde bireysel-dolaylı eylemler daha çok,

kolektif-doğrudan ve kolektif dolaylı eylemler ise genellikle düşük düzeyde tercih edilmekte.

FOSİL YAKITSIZ BİR EKONOMİK DÜZEN HAKKINDA:

Yenilenebilir enerjiye dayalı “dumansız” ekonomi hakkında:

• Türkiye genelinin büyük çoğunluğu yenilenebilir enerjiye dayanan iklim dostu “dumansız” bir ekonomik düzenin ekolojik ve ekonomik yararlarının olacağını düşünüyor.

• Düşük karbonlu/karbonsuz bir ekonominin çevreye yararı olacağını düşünenlerin oranı yüzde 69, iklim değişikliğini yavaşlatacağını düşünenlerin oranı yüzde 49.

• Ekonomik faydalardan bahsetme oranları ekolojik faydalara işaret etme oranlarının altında.

• İşsizlikten ya da ekonomide genel olumsuz etkilerden bahsedilme oranları oldukça düşük. Kömür sektörünün aktörleri hakkında:

• Türkiye genelinde toplumun yüzde 64’ü kömür madenlerinde çalışanların hayat şartlarının iyileştirilmesi için ücret, iş güvenliği ve çalışma şartlarının düzeltilmesinin gerekli olduğunu düşünüyor.

• Yeni iş alanlarının açılması ve alternatif bir ekonomik düzenin oluşturulması gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 36.

Tamamı için:

Yılda 30 bin ton kiraz üretilen bölgeye mermer ocağı!

Dünyada kirazın en geç hasat edildiği 1900 rakımlı yaylaya mermer ocağı izni verilmesi üreticileri ve yöre halkını isyan ettirdi…

Torosların yüksek rakımlı yaylalarında kiraz üretimi yapılan Konya’nın Hadim ilçesinde mermer ocağı izni verilmesi üreticilerin tepkisini çekiyor. Ağustos 2022’de ÇED Gerekli Değildir Kararı verilen projeye karlı dava açan yöredeki üreticiler mermer ocağının iptal edilmesini talep ediyor. Davaya bakan Konya 2. İdare Mahkemesi’nin kış koşulları yüzünden bahar aylarına ertelediği bilirkişi incelemesi yapıldı. Jandarmanın yoğun güvenlik önlemi aldığı 1900 rakımlı bölgedeki bilirkişi incelemesi sırasında yöre halkı bayrak açıp dövizler taşıyarak mermer ocağına karşı tepkilerini yansıttı.

KİRAZ ÜRETİMİ BÖLGENİN GEÇİM KAYNAĞI

Konya’nın Hadim ilçesindeki yüksek rakımlı bahçelerde yılda 30 ton civarında kiraz üretimi yapılıyor. Kuzey yarımkürede kirazın en son hasat edildiği bölge olarak bilinen Hadim’deki bahçelerin bir kısmı 1900 metreyi bulan yükseklikte Ağustos ayına kadar dalında kiraz görmek mümkün. Türkiye kiraz üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri. Coğrafi ve iklimsel özellikleri nedeniyle de raf ömrü kısa olan kirazda geniş bir hasat dönemi yaşanması önemli bir avantaj sağlıyor. İzmir Kemalpaşa’da kiraz hasadı Mayıs ayı başında başlarken, Hadim’deki ağaçlar henüz yeni çiçeklenmiş oluyor. Temmuz ayında başlayan kiraz hasadı Ağustos ayı ortalarına kadar sürüyor.

KİLOSU ORTALAMA 5 AVROYA SATILIYOR

Hadim Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Orhan, hasat döneminde civar ilçelerden binlerce işçi geldiği için kiraz üretiminin bölgede önemli bir istihdam yarattığını söylüyor. Geçtiğimiz yıl ihracata giden Hadim kirazının kilosu ortalama 5 Avro’ya satılmış. Bu yıl da ürün beklentisi yüksek, üreticiler verimden umutlu. Ancak yüksek rakımlı bahçelerdeki ağaçların yeni çiçeklenmeye başladığı Hadim’de özel bir madencilik şirketi tarafından açılmak istenen mermer ocağı üreticilerin de kiraz bahçelerinin de kabusu oldu.

VALİLİK ‘ÇED GEREKLİ DEĞİLDİR’ KARARI VERDİ

Hadim’de eski adı Gerez olan Yalınçevre köyü yakınındaki dağlık bölgede 470 bin metrekarelik araziyi kapsayan alanda NGri Maden adlı özel bir madencilik mermer ocağı ruhsatı verildi. Konya Valiliği ise Ağustos 2022’de ilk etapta 200 bin metrekarelik alanda işletmeye başlamak isteyen şirketin hazırladığı projeye ÇED Gerekli Değildir kararı vermişti.

ÜRETİCİLER DAVA AÇTI, KEŞİF BAHARA KALDI

Bu gelişmemin ardından Hadimli üreticiler ve üretici örgütleri ÇED kararının iptali için dava açtı. Ancak kış koşulları nedeniyle mermer ocağı izni verilen araziye ulaşımın ve inceleme yapmanın zorluğu yüzünden geçtiğimiz sonbaharda açılan davayla ilgili bilirkişi incelemesi bahar aylarına ertelenmişti.

BİLİRKİŞİ HEYETİ 1900 RAKIMLI BÖLGEDE İNLEME YAPTI

Konya 2. İdare Mahkemesi’nde görülen davayla ilgili atanan bilirkişi heyeti mermer ocağı açılması planlanan bölgede inceleme yaptı. Jandarmanın yoğun güvenlik önlemi aldığı keşif sırasında Hadimli kiraz ve bal üreticileri ile yörede yaşayan vatandaşlar Türk bayrağı ve dövizler taşıyarak mermer ocağına karşı tepkisini yansıttı.

BİLİRKİŞİ HEYETİNE YEREL REHBER EŞLİK ETTİ

Boz ayı, vaşak ve kurt gibi nesli tehlike altındaki yaban hayvanlarının yanı sıra çok sayıda kuş türüne de ev sahipliği yapan bölgedeki inceleme sırasında yerel dağcı ve doğa tutkunu Hasan Hüseyin Kahraman Mahkemenin atadığı bilirkişi heyetine rehberlik etti.

YILDA 135 BİN TON ATIK ÇIKACAK

Yılda 150.000 ton üretim yapılması, 135 bin ton da moloz ve pasa çıkması beklenen mermer ocağı projesinin faaliyete başlaması durumunda kiraz üretimi başta olmak üzere arıcılık ve hayvancılığın zarar göreceğini belirten yöre halkı bu girişimin durdurulmasını talep ediyor.

Yusuf Yavuz ve çiçek açan kiraz ağaçları

MUHTARDAN NERMER OCAĞI TEPKİSİ

Mermer ocağının etkileyeceği yerleşimlerden biri olan Yalınçevre (Gerez) Mahallesi Muhtarı Süleyman Yaşar, “Buraya mermer ocağı açıldığı zaman bizim sularımız yok olacak. Ruhsat verilen alanın dibinde hayvanlarımız ve kurtlar kuşlar için yaptığımız çeşmeler kuruyup yok olacak. Keçi ve koyunlarımız hep burada otluyor, buralar yok olacak. Kiraz ağaçları zarar görecek. Kiraz üretimi ve çiftçilik öldüğü zaman Gerez’de de hiçbir şey kalmıyor. Gerez mahallesinin buradan çekip gitmesi lazım. Mermer ocağı açılırsa ormanımız yok olacak. Ardıç ağaçları kolay kolay yetişmiyor, çam ağaçları da aynı. Burada, Şaban Dağında yaşayan vaşak gibi yaban hayvanlarının yaşam alanları yok olacak. Kekliklerimiz bu dağda yaşıyor, onlar da yok olacak. Biz buraya mermer ocağı açılmasını istemiyoruz.” dedi.

‘BURALARI VERMEK İSTEMİYORUZ’

Yüksek rakımlı dağlık bölgede yapılan bilirkişi keşfini takip eden bölgede yaşayan vatandaşlardan 80 yaşındaki Safiye Uysal ise bölgenin doğasının tahrip edilmemesi gerektiğini belirterek, “Biz buraları vermek istemiyoruz. Buralar bize atalarımızdan kaldı. Biz de aynı şekilde torunlarımıza bırakmak istiyoruz. Zaten birer avuç küçük bahçelerimiz var, buraları vermek istemiyoruz. Mermer ocaklarının tozu hem bitkilere hem de insanlara zarar veriyor” diye konuştu.

MERMER TOZU HALK SAĞLIĞI SORUNU

Göğüs hastalıkları uzmanı Dr. Yıldız Tekin Uysal da bilirkişi incelemesinin yapıldığı, mermer ocağı açılması planlanan bölgede konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Mermer ocaklarından çıkan tozların 4 kilometre uzaklığa kadar taşındığına dikkat çeken Uysal, “Vücutta biriken bu tozlar asla gitmiyor, iğne ucu gibi akciğere ve akciğer zarına saplanıyor. Zatürre, verem gibi hastalıklar iyileşiyor ama bu tozlardan kaynaklı hastalıkların geri dönüşü mümkün olmuyor. Mermer ocaklarından çıkan ve etrafa yayılan tozlar halk sağlığı açısından önemli nir sorun oluşturuyor. Aynı zamanda bu ocaklarda çalışan işçiler açısından da riskli” dedi.

‘BÜTÜN CANLILAR ZARAR GÖRECEK’

Bölgede arıcılık ve kiraz üretimi yapan Yaşar Akdağ da mermer ocağının yaratacağı risklere işaret ederek, “Bu dağlarda kekik, şalba, geven ve kenger gibi bitkiler arıcılık için önemli. Burada arılarımız doğal bitkilerden nektar alarak bal yapıyor. Arıcılar eğer organik bal üretimi yapıyorsa burada yılda yaklaşık 15-20 kg civarında bal üretir. Balın kilogram fiyatı 250 ila 400 arasında değişiyor. Burada mermer ocağı açılırsa Arıcılar olumsuz yönde etkilenecek. Mermer ocağının tozları doğada yaşayan bütün canlılara zarar verecek” ifadelerini kullandı.

‘KAZANAN BİR KİŞİ, KAYBEDEN BİNLERCE KİŞİ OLACAK’

Hadim’de yılda yaklaşık 25 ila 30 bin ton civarında kiraz üretimi yapıldığına da değinen Aktaş, “Burada kaybeden binlerce kişi kazanansa yalnızca bir kişi olacak. Bizim asıl zorumuza giden bu. Özellikle AKP Hükümeti’nin 2000’li yıllardan bu yana izlediği yanlış politikalardan bir tanesi bu: Bir kişinin çıkarı ve menfaati mi önemli, doğa mı, gelecek nesillerin menfaati mi önemli? Buraları alan-talan ettiğinizde geleceğe bir şey bırakılmıyor. Burada halkın ağaçsız bile olsa orman arazisine en küçük bir müdahalesinde tutanak tutulup ceza kesilirken, mermer şirketinin ekili dikili olan yüzlerce dönüm alana el koymasına göz yumuluyor” görüşünü dile getirdi.

KİREÇTAŞLARI BÖLGENİN SU DEPOSU

Mermer ocağı açılması planlanan arazide incelemelerde bulunan Jeoloji Yük. Müh. Dr. Eşref Atabey ise alanındaki kireçtaşı kayaların bol kırıklı ve çatlaklı; ileri derecede karstik yapılı olduğuna değinerek şu değerlendirmeyi yaptı: “Karstlaşma ile dolin ve polyeler, çöküntü çukurlukları oluşmuştur. Kireçtaşları erime yüzeyli ve gözeneklidir. Kireçtaşları mikro ve makro çatlaklı ve gözenekli, içinde karstik boşluklar barındıran, kar sularını depolayan tıpkı bir binanın çatısındaki su deposu gibi, birer su deposudurlar. Mermer ocağı ile bu sistem ortadan kalkacaktır. Şaban Dağı’nda eriyen karlar ile yağmur suları bu kırık ve çatlaklardan yerin derinliklerine doğru süzülür ve depolanır. Gözenekleri ile kırık ve çatlakları içinde, yağmur sularının zemin içerisine süzülmesiyle oluşan meteorik sular, daha önceden hapsolmuş formasyon suları vardır. Sedimantasyon sırasında hapsolmuş olan formasyon suları hidrolojik döngünün bir parçasıdır. Ayrıca çok eski jeolojik zamanda oluşan fosil sular bulunur.

MERMER OCAKLARI AŞIRI SU TÜKETİYOR

Mermer ocağı yarmaları kaya çatlak sistemlerini kestiklerinden, yer altı suyuna sızan suyun açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına neden olur. Mermer ocağı ile karstik yapının ve kırıkların yok olmasına ve bunların doğal dengesinin bozulmasına neden olacaktır. Hadim’in su ihtiyacını karşılayan yer altı suyu azalacak ya da kuruyacaktır. Çevresindeki kiraz bahçeleri ve tarım alanlarının su ihtiyacı doğacaktır. Ayrıca pasalardan (atıklardan) karstik su yollarıyla yer altı ve dere suyuna karışan sedimanlar suların sıcaklığını, pH, elektrik iletkenliği ve biyolojik oksijen ihtiyacı derişimini değiştirerek canlılar için zararı olacaktır. Mermer üretim sanayi, enerji ve su yoğun bir sanayidir. Özellikle blok mermerlerin kesimi esnasında aşırı derecede su kullanılmaktadır. Bir metreküp ham blok mermerde 630 litre sanal su kullanılmakta ve bu tamamen mavi su yani yer altı tatlı su, pazarlanan ürünün son aşamasında bir metrekare katrak cilalı ebatlı üründe kullanılan sanal su miktarı 6.650 litre olup, bunun 1.330 litresini mavi su yani yer altı suyu, 5.320 litresini gri su oluşturur.”

240 bin ağaç ihale yoluyla katledilecek

Türkiye coğrafyasında doğal yaşam şirketlerin çıkarları uğruna katledilmeye devam ediliyor. Maden, enerji, inşaat vb. talan için ormanlar katledilirken, bu kez orman katliamı için ihale açılması dikkat çekici

Yusuf Gürsucu

Kapitalizm fıtratı gereği doğal yaşamı sermayeye hammadde deposu olarak görürken, ağaçları ise kereste olarak değerlendirmekte. Maden, enerji, endüstriyel tarım, endüstriyel kerestecilik vb. amaçlarla ormanlar katliamlara uğratılmakta. AKP iktidarı ormanların sermaye çıkarları için yok edilmesinin önündeki bütün yasal engelleri kaldırarak, yağmada büyük bir özgürlük alanı oluşturdu. Kampanyalar yapıp 1 milyon fidan diken iktidarı bu fidanların hiçbirinin yaşamıyor olması ilgilendirmezken, orman varlığının arttırıldığı yönündeki gerçek dışı iddialarını ise gerçek raporlar yalanlıyor. Diğer yandan Kürt coğrafyasının sömürgecilik anlayışıyla sömürüye tabi tutan iktidar, Şirnex ve birçok Kürt ilinde operasyon iddiasıyla ormanları yakarken, her gün binlerce ağaç korucular eliyle kesilip katledilerek satılıyor.

Bir yandan yakılarak katledilen ağaçlar diğer yandan yine rant amaçlı olarak devlet elyile ihale edilerek katliama uğruyor. Son ihale kararı ile 240 bin ağaç katledilecek.

24 dönümde 240 bin ağaç

AKP iktidarı seçimler yaklaştıkça giderayak büyük doğa katliamlarına imza atarken, sadece Antalya’da 240 bin ağacın katledilip kesilerek kereste ve inşaat şirketlerine peşkeş için ihaleye çıkıyor. 29 Nisan tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan karara göre, Antalya’da 240 bine yakın dikili ağaç ihale yöntemiyle satışa çıkarılacak. Yayımlanan kararla Antalya Orman Bölge Müdürlüğü 16 ayrı ihale açtı. Toplamda 23 bin 364 metrekarelik alandaki 239 bin 621 ağaç ihaleyle satışa çıkarıldı. Yaklaşık 3 buçuk futbol sahası büyüklüğünde kesilecek ağaçlar için 10 bin 713 TL muhammen bedeli (tahmin edilen bedel) belirlendi. İhale ise 10 Mayıs’ta yapılacak. Ağaçların katledileceği alanın 24 dönüm bir yeri içeriyor olması inşaat rantı amacıyla alan açmak istendiği anlaşılırken, katledilen ağaçların müşterisi ise kereste tüccarları olacak.

Türkiye odun üretiminde lider

Eski Milli Parklar ve Av-Yaban Hayatı Genel Müdürü ve AKP Ankara Milletvekili olan Nevzat Ceylan, Meclis’te Orman Genel Müdürü Bekir Karacabey’i sert bir dille eleştirerek iktidarın katliamcı yüzünü sergilemişti. Ceylan konuşmasında, “Ülkemiz ormanlarının yüzde 40’ında üretim yapılıyor. Odun üretimi, ülkemizde 4 metreküpü aşıyor, hâlbuki dünya ortalaması 0,8 metreküp. Avrupa ortalaması 2,5; Kanada 0,47; Rusya 1,1 civarında üretim yapıyor. Ama biz onlardan fazla üretim yapıyoruz. Küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ve dünyanın en önemli yüksek alanlarından olan ormanlarımızın maalesef küresel iklim değişikliğiyle ilgili yeterince bir politika geliştirilememiş ve klasik statükocu ormancılık faaliyetlerinin devam ettiğine de şahit oluyoruz” dedi. Bu sözler orman katliamlarının boyutunu işaret ederken, diğer yandan orman köylüleri yere yıkılmış bir kucak ağaç için traktörüne el koyulabilmekte veya cezaevlerine yollanabilmektedir.

Şirnex’te ağaç katliamları

AKP’nin iktidarının uygulamaya koyduğu politikalarla Kürt halkı üzerinde yoğun bir baskı kurulurken, bu baskıya benzer bir diğer baskı ise Kürt coğrafyasının genelinde ekolojik yıkımlarla sürdürülüyor. Türkiye’nin batı bölgelerinde yaşanan ekolojik yıkımlarda ayağa kalkanların büyük bölümünün bölgede süren yıkım karşısında sessizliğe bürünmeleri ve ormanların yakılıp kesilerek yok edilmesinin raporlarda yer tutmaması can sıkıyor. Bu duyarsızlık devletin sömürge hukukunu ortaya koyduğu politikalar sonucunda düşmanlaştırılan Kürtlerin, yaşadıklarına ve coğrafyalarına devletin gözüyle bakma alışkanlığının neden olduğu ise biliniyor.

Kürt coğrafyası sömürgeci anlayışla yerle bir edilirken, orman varlığı ise askerlerin korumasında korcular eliyle kesilip satılarak orman ekosistemi ortadan kaldırılıyor.

İktidarın paralı askerleri

İktidar bölgedeki işbirlikçileri eliyle orman kıyımları yaşatırken, her gün binlerce ağaç kesilerek katledilmektedir. Özellikle Cudi ve Gabar dağları ile Besta bölgesinde korucuları araziye süren TSK, ağaç kesimlerine yol vererek bölgenin doğal yaşamı ve ağaçlar yağmalanıyor. Yağmanınnın sürdüğü bölgelerde halkın bağ ve bahçelerine gidişlerini de engelleyen askerler, halka ait meyve ağaçları da dahil binlerce ağacı her gün keserek TIR’larla kent dışına taşıyıp satıldığı belirtiliyor.

Kesim bölgesine girmek yasak

Besta’da ağaç kıyımını sürdüren Şirnex’ın Qeliban ilçesinin Sêgirkê Beldesi’nden Hançer Timi sorumlusu Zübeyir Babat’ın, kendi bünyesinde bulunan korucular üzerinden talanı sistematik bir hale getirdiği belirtiliyor. Ağaç kıyımıyla Besta’da bulunan Qûrteka Pêşya ve Keniya Mîra bölgelerine giriş çıkışlar ise asker tarafından yasaklandı. Nêrweh’de bulunan askeri karakoldan izin alarak bölgeye gidebilen yurttaşlar ise karşılaştıkları talan karşısında şaşkınlık yaşıyorlar.

2 milyon hektar orman katledildi

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘devleti şirket gibi yöneteceğiz’ vurgusu gereği Çevre Bakanlığı tamamen şirket çıkarlarına hizmet eden bir duruma yöneltilirken, Adalet Bakanlığı da doğal olarak aynı pozisyona taşındı. Eskiden çok mu farklıydı diye soracak olursak elbette öz olarak pek farkları yok. Ancak 20 yıllık AKP iktidarıyla, kapitalist neoliberal restorasyon süreci halkın ve doğanın güdük kalmış haklarını ve çıkarlarını tamamen ortadan kaldırıp her değer sermayenin çıkarlarına bağlanmaya başlandı. ‘Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’ Nisan ayı başında Resmi Gazete’de yayımlandı. Karar özel ormanların imara açılması ‘yasal’ anlamda sağlanırken, diğer yandan tüm ormanlarda madencilik faaliyetlerinin önünde hiçbir engel kalmadı.

Ormanların kalbine açılan madenler orman ekosistemini yok ederken, bu yağma süreci yasalarla destekleniyor.

Ağaç ve doğa düşmanlığı

AKP iktidarı bugüne kadar 2 milyon hektara yakın ormanı maden, enerji, inşaatlar vb. faaliyet için şirketlere peşkeş çekti ve çekmeyi aralıksız sürdürüyor. Resmi Gazete’de yayınlanan kanunda, “Madencilik faaliyetlerinin ve faaliyetlerle ilgili her türlü yer, yol, bina ile tesislerin hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine (Kamu kurumlarına) ait ormanlarda veya özel ormanlarda yapılmak istenmesi halinde Tarım ve Orman Bakanlığınca izin verilebilecek” deniliyor. İktidar ağaç ve yaşam düşmanı yüzünü attığı her adımda ortaya koyarken, bu yağmanın durdurulması çok acil bir durumu gösteriyor. Diğer yandan, Kaz Dağları Kirazlı’da onbinlerce ağaç katledilip altın madeni açma girişimi yüzbinlerin desteği ile durdurulması başarılırken, Akbelen Ormanları enerji şirketinin kömür ihtiyacı için katledilme girişimi ise halen sürüyor.

Sistematik katliam 20 yıl önce başladı

AKP iktidara geldiği ilk yıllarında orman arazileri için 2B adı verilen yağma planını ortaya koymuştu. 2003 yılında ‘2B arazisi’ olarak niteledikleri arazileri parası olan herkese satma işine soyundular. Bu amaçla Anayasanın 169. ve 170. maddeleri fiili olarak değiştirilmek istendi. 2B ile 25 milyar dolar gelir elde edeceklerini belirten iktidarın bu ilk orman yağma girişimi yargı kararıyla durduruldu. Ancak iktidar 2B’den asla vazgeçmedi. 15 Ocak 2009 tarihinde çıkarılan 5831 Sayılı ‘Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la 6831 sayılı yasanın orman kadastrosu çalışmalarını düzenleyen 7, 9 ve 45. maddelerini değiştirirken, yasaya Ek Madde 10 eklendi. Böylece 20 yıl önce, ‘2B arazilerinin’ satışı için gerekli altyapı oluşturulmuş oldu.

AKP, MHP ve CHP eliyle

19 Nisan 2012 tarihinde ise 6292 sayılı ‘Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi’ ile ‘Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun’ çıkarılırken Anyasa’nın 170. Maddesine aykırılık içermesine karşın muhalefetin (CHP-MHP) desteği ile yasayı çıkarmayı başardılar. 20 Kasım 2012 tarihinde ‘Orman Kadastrosu ve 2/B Madde Uygulama Yönetmeliği’ni yürürlüğe koyarak ‘arazi’ satışlarına başlandı.

Hadim Mermer Ocağı

Jeoloj Dr. Eşref Atabey

Türkiye’nin en kaliteli kirazlarının üretildiği Konya Hadim Şaban Dağı kiraz bahçelerine komşu mermer ocağı. Vaşak, Ayı, domuz, tavşanların evi Köknar, Ardıç, Sedir ve Karaçam ağaçlarının bir arada bulunduğu Toroslara özel ormanında mermer ocağı açılması planlanmakta. Alanda karstlaşmanın en güzel yapıları karren, dolin ve polyeleri bulunmakta. Kireçtaşlarında tutunmuş ağaçlar ve çiçekler. İtalya, İspanya iklim değişikliği dolayısıyla yer altı su kaynaklarını etkiliyor diye mermer ocaklarını kapatıyor. Türkiye Toroslara yönlerini çevirdiler. Dış ülkelerin binalarını Toros mermeriyle giydiriyoruz. Ekonomiye katkısı neredeyse sıfır. Mermer ocakları çoğu yüzde 10 altı randımanlı. Çoğu pasa, atık oluyor. Blok mermerde gri ve beyaz modası var. Toros kireçtaşı üzerindeki karbondioksit emen ve oksijen üreten Toros sediri, köknar, karaçam ve ardıcı, yer altı su kaynağını yok etmiş çıkarcının umurunda mı. Varsa yoksa bir kaç kişinin çıkarı. Çevre viran olmuş çıkarcının umurunda mı. Bir metreküp blok mermer için 650 litre, bir metreküp plaka mermer için 6650 litre su tüketiliyor. Bu suyla birlikte, birer su deposu olan kireçtaşı kayaları da yok ediliyor, çıkarı olanın umurunda mı. Mermer tozundan kiraz ağaçlarının kuruması çıkarcının umurunda mı. Sanıyor ki bu dünyada çok uzun tek başına yaşayacak. Mermer ocaklarıyla yok ettiği köknar, sedir ağacının gölgesini arar olacak, yok ettiği bir damla suya muhtaç olacak, istiflediği yeşil kağıt demetleri de çıkarcıyı kurtaramayacak.

Metalurji Mühendisi Cemalettin Küçük: “Nükleer tepkimeyi başlattığınız zaman ortaya çıkabilecek olan sonuçları kolay kolay tahmin edemezsiniz.”

0

MUSTAFA USTA
Metalürji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük, “Nükleer santraller hem yapım hem de çalışma aşamalarında hiç kazaya sebep olmasalar bile çok yoğun ekolojik yıkımlara neden olurlar. Bir nükleer tepkimeyi başlattığınız zaman ortaya çıkabilecek olan sonuçları kolay kolay tahmin edemezsiniz. Tahmin edilemeyen koşullara kaza denir. Bu nedenden dolayı nükleer santralin şartelini indirdiğinizde normal koşullarda kaza yani çevresel ekolojik felaket başlamış olur” dedi.

Sinop Sabahattin Ali Kültür Merkezi’nde ‘Çernobil’in 37. yılında nükleer felaketin etkisi hala sürüyor’ konulu söyleşi düzenlendi. Söyleşi öncesi açıklamalarda bulunan Metalürji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük, bugün hizmete alınması beklenen Mersin Nükleer Santrali ile Sinop’ta yapılması düşünülen nükleer santrale işaret ederek “Büyük bir yıkım bekliyor buraları. Bunun için buna izin vermemek durumunda olacağız. Eğer kurmaya çaba sarf ederlerse arkadaşlarımız bunu durdurmak, kurulursa da yeniden yavaşlatmak için mücadele edecekler” diye konuştu.

“YOĞUN EKOLOJİK YIKIMLARA NEDEN OLURLAR”

Cemalettin Küçük şunları söyledi:

“Nükleer santraller hem yapım hem de çalışma aşamalarında hiç kazaya sebep olmasalar bile çok yoğun ekolojik yıkımlara neden olurlar. Nükleer santrallerin kazası şudur; şartelini indirdiğiniz zaman kaza başlamış demektir. Bir nükleer tepkimeyi başlattığınız zaman ortaya çıkabilecek olan sonuçları kolay kolay tahmin edemezsiniz. Tahmin edilemeyen koşullara kaza denir. Bu nedenden dolayı nükleer santralin şartelini indirdiğinizde normal koşullarda kaza, yani çevresel ekolojik felaket başlamış olur. Bu ekolojik felaketin çok derinlikleri var. Hem çalışma aşamasında nükleer sızıntılar var olması hem de kullanacak olduğu çevredeki su boyutları aşamasından havadan, sudan topraktan kaynaklı olarak yakın mesafeler dahil olmak üzere yayılma ile birlikte çok uzun mesafeler dahil olmak üzere etkileri çok yoğun olacaktır. Mersin’de bugün devreye alınma koşuluyla birlikte değerlendirmek durumundayız.  Büyük bir yıkım bekliyor buraları. Onun için buna izin vermemek durumunda olacağız. Eğer kurmaya çaba sarf ederlerse arkadaşlarımız bunu durdurmak, kurulursa da yeniden yavaşlatmak için mücadele edecekler. Bir nükleer santral kurulursa kapatılması çok zordur ama kapasitesini yavaşlatıp yeniden devre dışı bırakabilmek yaratmış olduğu ekolojik sorunları da en aza indirebilmek çabasını sürekli önümüzde bulundurmamız lazım.

DOĞU KARADENİZ’DE NEREDEYSE HER AİLEDE BİR KANSER VAKASI OLDUĞUNU BİLİYORUZ

Başta Karadeniz olmak üzere Doğu Karadeniz olmak üzere aynı zamanda Trakya bu konuda yoğun bir radyasyon etkisinde olmuştur. Çernobil nükleer santralinden çıkan bulutlar 3 kol üzerinden Anadolu’ya yayıldı. Aslında 3’ü de önce Ukrayna’dan çıkıp Stockholm’e geçti. Oradan tekrar doğal olarak 10 binlerce kilometre yol kat ettikten sonra Sinop üzerinden gelip Doğu Karadeniz’e çöktü. En büyük yoğunluğu Doğu Karadeniz yaşadı ama diğer 2 kol da Trakya üzerinden girerek birisi Adana kısmına doğru birisi de Mersin Fethiye tarafına doğru değişik radyoaktif yüklü bulutlar Trakya’da da çok yoğun radyoaktivitenin etkisinden kaynaklı olarak hastalıkların ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Ama biz Doğu Karadeniz’e geçtiğimizde her ailede neredeyse bir kanser vakasının, bir ölümün, bir hastalığın, çeşitli hastalıklarla mücadelenin bugün sürmüş olduğunu gayet net biliyoruz.”

Mersin Nütleer Karşıtı Platform: Nükleer yakıtını al da git

Mersin’de Nükleer Karşıtı Platform (NKP) ve İklim Adaleti Koalisyonu, Çernobil’in 37’inci yılında nükleer santrale karşı eylem yaparak; “Nükleer yakıtını al da git” dedi.

Nükleer Karşıtı Platform (NKP) ve İklim Adaleti Koalisyonu, Çernobil’in 37’inci yılında nükleer santrallere “hayır” diyerek Akkuyu’ya nükleer yakıt getirilmesini protesto etti.

Özgecan Aslan Meydanı’nda bir araya gelen  vatandaşlar Kıbrıs’ta Dayanışma Evi’nde gerçekleştirilen etkinliklerin ardından aynı saatlerde Çernobil ve Hibakusha kurbanlarının anısına insan zinciri oluşturan Kıbrıs halkı ile eş zamanlı şekilde denize dönük şekilde insan zinciri oluşturdu.  Mersin halkı nükleer saldırılarda ve patlamalarda hayatını kaybedenleri anarak “Yakıtını da al git”, “Mersin Çernolbil olmayacak”, “Nükleere inat yaşasın hayat” pankartları taşıdı.

Mersin Çernobil açıklaması
Fotoğraf: Evrensel

Basın metnini okuyan Mersin NKP Dönem Sözcüsü Osman Koçak, Çernobil ve Fukusima nükleer felaketlerinden ders almayan siyasi iktidar ve sermaye sahiplerinin Akkuyu Nükleer Santralinin inşaatını inatla sürdürdüğünü belirterek “Çernobil Nükleer Felaketinin 37. Yıldönümünün hemen ertesinde 27 Nisan’da Akkuyu’yu nükleer saha haline getirmek üzere nükleer yakıt çubuklarını getirerek seçim propaganda dönemi içinde bir açılış töreni yapacaklarını duyurdular” dedi.

“RUSYA AMBARGOYU TÜRKİYE ÜZERİNDEN Mİ AŞACAK?”

Akkuyu’ya 27 Nisan’da nükleer yakıt getirilmesi ile Akkuyu sahası nükleer saha haline geleceğini ifade eden Koçak,  “Rusya ambargolar nedeniyle Avrupa’daki nükleer santrallere satmakta ve nakletmekte zorlandığı yakıt çubuklarını Akkuyu üzerinden satma olanağı kazanacak, nükleer yakıt atıklarını da aynı yoldan geri alacak, kullanım dışı yakıt çubukları Türkiye’de depolanacaktır. Rusya bu yolla ek olarak ekonomik kazanç sağlayacak bu ticaretin radyoaktif, politik ve ekonomik riskleri halkımızın sırtına yüklenecektir. Herhangi bir politik ve askeri uluslararası gerilimde Akkuyu’yu, bölgemizi ve halkımızı hedef haline getirecektir” şeklinde uyarılarda bulundu.

“NÜKLEER SANTRALLER SAVAŞTA HEDEF ALINABİLİR”

Eylemde Mersin’in milletvekili adayları da konuştu. Türkiye İşçi Partisi Mersin Milletvekili Adayı Hakan Güneş, dünyanın en iyi İHA ve SİHA’larını üreten Türkiye’nin yangın uçağı üretmemesinde olduğu gibi nükleer santrallerin de iktidarın öncelikleri ve tercihleri ilgili olduğunu ifade etti. Bu tercihin Ukrayna’da da görüldüğü gibi devletler arası bir çatışma ya da herhangi bir gurubun sabotajı ile nükleer santrallerinin birer taktik bomba haline gelebileceğine dikkat çeken Güneş,  “Bir ülkenin santrale bomba atması yeter. Nükleer enerjinin risklerini bilimsel temelleriyle anlatmak bugüne kadar yeterli olmadı. Galiba bunu başka türlü anlatmamız lazım. Erdoğan rejimini ve nükleer çöplük planını 14 Mayıs’ta tarihin çöplüğüne atarak anlatmamız gerekiyor” dedi.

“NÜKLEER SANTRALE VE ONU BAŞIMIZA BELA EDEN AKP İKTİDARINA KARŞI ÖRGÜTLENELİM”

Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sedat Başkavak, 6 Şubat depreminden sonra “Sahile yaklaşmayın” mesajlarını hatırlatarak “Mersin deprem bölgesi ve santral fay hatlarının üzerine kuruluyor. O depremden sonra AKP iktidarı ve AFAD nükleer santralin deprem bölgesine kurulduğunu ilan etmiş oldular” dedi. Reaktörlerin konulacağı betonların daha önce çatladığını hatırlatan Başkavak, “Fukuşima Nükleer santralinde çatlağı tespit eden işçiyi işten attılar. Bizde de ölümüne çalıştırılan, yemekler kurtlu diyen işçiler işinden atılıyor. Ve her gün biz nükleer santralde işçilerin ölüm haberlerini alıyoruz. Bugün işçilerin kanı pahasına yükselen nükleer santral yarın milyonların ölümünü hazırlayacak bir bomba olarak tepemizde sallanacak. Bu santral burada çalıştırılsa bile tüm dünyada olduğu gibi en son nükleer santral kapatılıncaya kadar mücadelemiz devam edecektir. Daha iyi bir yaşam, daha yaşanılabilir bir Mersin için nükleer santrale ve onu başımıza bela eden AKP iktidarına karşı örgütlenelim. Öncelikle AKP iktidarının son bulması için, sonra da demokratik, bağımsız bir ülkenin kapılarını aralamak için birleşelim. Emek Partisi bu halka seçimlere çatısında katıldığı Yeşil Sol Parti’ye oy verme çağrısı yapıyor” dedi.

CHP Milletvekili Alpay Antmen, santral projesinin Mersin’in katledilmesi anlamına geldiğini ifade etti. Yıllardır yaptıkları uyarıların yıllardır dikkate alınmadığını ifade eden Antmen, “Siyasi rant uğruna Mersin’i bir saatli bombanın üzerine oturtuyor. Rusya ile Türkiye arasında yapılan anlaşmaya göre bu alan aynı zamanda 60-70 yıl boyunca bir  Rus askeri limanı da olacak” dedi.

Yeşil Sol Milletvekili Mersin Milletvekili Adayı Perihan Koca, Çernobil’in yıl dönümünde iktidarın halka yeni bir katliam projesi müjdelediğini belirterek “Emperyalist şirketlere ülkemizin peşkeş çekilmesine, emperyalist şirketlerin işgal politikalarının üssü haline getirilmesine izin vermeyeceğiz. Bugün Akkuyu Nükleer Santrali Rusya ile işbirliği içerisinde yapılıyor ama sadece Rusya ile işbirliği içerisinde değiller. Emperyalizmin çıkarları neyi gerektiriyorsa bunu yapıyorlar. Ama nükleer yakıta da Akkuyu’nun nükleer çöplüğe dönüştürülmesine izin vermeyeceğiz” dedi.

Sol Parti Mersin Milletvekili Adayı İlknur Başer, “Memeleketin her yerini emperyalist şirketleri çöplüğü haline getirdiniz. Akkuyu Nükleer Santrali de emekçi halkın hayatını zehirleyecek. Ama Akkuyu Çernobil olmayacak. ” dedi. (Mersin/EVRENSEL)