Cumartesi, Nisan 20, 2024
Google search engine
Ana Sayfa Blog Sayfa 17

Cudî’nin 7 alanında orman kıyımı

Şirnex’te Cudî Dağı bölgesinde bulunan 7 alanda orman kıyımı başlatıldı.  

Şirnex’in Besta, Cudî, Gabar ve Çilê Nimêja bölgelerinde “güvenlik” gerekçesiyle başlatılan orman kıyımı sürüyor. Qilêban (Uludere) ilçesine bağlı Sêgirkê beldesinden getirilen korucular, asker gözetiminde her gün yüzlerce ağacı kesiyor.  

Geçtiğimiz yıllar birçok alanı yok edilen Cudi Dağı bölgesinde bulunan Kuxên Duhguhga, Kaniya Mêvêg, Xara Bînu, Çala Nîriya, Ax Reşga, Çala Guza ve Sirta Çirçiru alanlarında da ağaç kıyımı başlatıldı. 

Gabar Dağı bölgesinde de kimi alanlarda orman kıyımı için hazırlık yaptığı öğrenildi. 

BESTA’DA 31 ALANDA KESİM 

Besta bölgesinde bir süre önce 31 alanda başlatılan orman kıyımı da aralıksız bir şekilde devam ediyor. Ağaçların kesildiği alanlar şöyle: “Girê Sêvê, Baçûka, Çemê Mezin, Girê Heliziyê, Şehrewan, Piştreşo, Kaniya Rengîn, Çala Fileyan, Nizarê Kuştiyan, Kaniya Kurta Dizan, Warên Şeref, Kemaloga, Zirvî, Deşt Kîxê, Piha, Girê Gavan, Çala Tehla, Nizarê Elî Sorkê, Nala Kitkê, Qaranîs, Cinîwer, Kaniya Mîr, Rîsor, Çemê Benê, Rêrêqut, Banga, Xaşîxan, Girêqirsîn, Bindarîn, Xargirê û Belûzê.

SAVAŞ EN BÜYÜK EKOLOJİK YIKIMDIR!

Doğa ve yaşam savunusunun sınır tanımayan anlayışıyla, yeryüzünün bir bütün ve tüm canlıların yaşam hakkı olduğunun altını bir kez daha çiziyoruz. İnsanlığın ve doğanın ihtiyacı daha fazla bomba, daha fazla kimyasal, daha fazla ölüm değildir.

Biliyoruz ki doğanın can çekiştiği bu sürece, kapitalizmin savaş politikalarıyla gelindi. Yakın tarihte tüm dünyada yüz milyona yakın insanın öldüğü ve silah üretiminin ortaya çıkardığı ekolojik yıkımın büyük sorunsalıyla karşı karşıyayız.

13 Kasım 2022’de İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde patlatılan bomba sonrası ortaya çıkan bulgulara ve çelişkilere rağmen, gerçeklerin açığa çıkmasına olan direnç, iktidarın açlık ve yoksulluk artarken dahi savaş ve saldırma politikasındaki inadını gösteriyor.

Seçimlere yaklaşırken, iktidarın, 2015 sürecindeki gibi “Suriye tarafından buraya 8 füze atar, savaş gerekçesini üretiriz” anlayışında olduğunu büyük bir endişeyle görmekteyiz.

İktidar, her kaybediş sürecini savaş politikalarıyla ve halklara bombalar yağdırarak geçiştirme çabasındadır.

19 Kasım gecesi Rojava’ya karşı başlatılan ve devam eden hava saldırılarında şu ana kadar hastanelerin, sağlık ocaklarının ve elektrik tesislerinin vurulduğunu, onlarca sivilin hayatını kaybettiğini, yüzlerce insanın yaralandığını ve tabi ki sayısı belirsiz hayvanın zarar gördüğünü öğrenmiş bulunuyoruz.

İktidarını kanlı savaş politikalarıyla ayakta tutmaya çalışan ve ezmeyi gözüne kestirdiği halklara soykırım denemeleri yapan bu iktidara karşı, sesimizi hakikatten yana kullanmakta kararlıyız.

İktidar özellikle sosyal medyada savaş karşıtı açıklamaları trol ordusuyla baskılayarak, işlenen savaş suçlarını saklamaya çalışmaktadır. 

Doğanın ve yaşamın en temel ihtiyacının barış olduğunu bilen biz doğa ve yaşam savunucuları, iktidarın savaş politikalarının ve bugün gerçekleştirilen Rojava saldırısının karşısında, barışın ve halkların kardeşliğinin yanındayız.

Barıştan yana söz söylenilmesinin önüne geçmeye çalışan iktidarın bu kirli politikalarına karşı, muhalefet partilerini, sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, meslek odalarını, ekoloji örgütlerini, ulusal ve uluslararası alandaki tüm doğa ve yaşam savunucularını cesaretle hakikati ve BARIŞI savunmaya çağırıyoruz.

#SavaşaHayır

SAVAŞA KARŞI YAŞAM İÇİN İMZACILAR:

  • Anarka
  • ArÇeP Artur Çevre Platformu
  • Bakırtepe Çevre Platformu
  • Biga Ekoloji ve Yaşam Platformu
  • Burhaniye Çevre Platformu
  • Bursa Su Kolektifi
  • Çevre Mühendisleri Odası
  • Demokratik Bölgeler Partisi Ankara Danışma Bürosu
  • Doğanın Çocukları
  • Eko Anarşi Blog
  • Ekoloji Birliği
  • Ekoloji Derneği (Amed)
  • Ekoloji Politik
  • GEYDER Gökova Ekolojik Yaşam Derneği
  • Halkevleri Kent Ekoloji Çalışma Grubu
  • HDK Ankara Yürütme
  • HDK Çanakkale Ekoloji Meclisi
  • HDK Ekoloji Meclisi
  • İklim Adaleti Koalisyonu
  • Karakoçan Dayanışma İnisiyatifi
  • Kazdağları Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
  • Malatya Çevre Platformu
  • Mardin Ekoloji Derneği
  • Mezopotamya Ekoloji Hareketi
  • Muğla Çevre Platformu MUÇEP
  • Munzur Çevre Derneği
  • Munzur Koruma Kurulu (DEDEF)
  • Polen Ekoloji Kolektifi
  • Sürdürülebilir Yaşam Derneği
  • SYKP Ekoloji Komisyonu
  • Tarlabaşı Dayanışma
  • Validebağ Savunması
  • Van ÇevDer
  • Yaşam ve Dayanışma Yolcuları
  • Yeni Foça Forum
  • Yeryüzü Ekoloji Kolektifi
  • Yeşil Adalet Platformu Berlin
  • Yeşil Direniş Ekoloji ve Yaşam Gazetesi
  • Yeşil Sol İklim Krizi Çalışma Grubu
  • Yeşil Yaşam İnisiyatifi
  • Zilan Ekoloji Platformu
  • 78’liler Derneği Ankara Şubesi
  • TİP Ekoloji
  • Beykoz’u Savunuyoruz Platformu

Başkente radyoaktif tesis planı: Ankara, Akkuyu’nun ‘nükleer çöplüğü’ mü olacak?

AYŞEGÜL KASAP

Mersin Akkuyu’da bulunan nükleer santrale ait radyoaktif atıklarının Türkiye’nin başkenti Ankara’da depolanması planlanıyor. Bu nedenle Polatlı ilçesinden 4 milyon metrekarelik bir alan talep edilmiş.

Diken’in ulaştığı bölge halkı bunun iptal edilmesi için bütün girişimlerde bulunduklarını ama iptal edildiğine dair henüz kendilerine net bir yanıt gelmediğini söyledi: “Tesisin kurulacağı alan yerleşim yerlerine ve tarım alanlarına yakın. Hem hayatımız tehlikede hem de tarım ve hayvancılık bitecek.”

Birinci güç ünitesinin temeli 2018’de atılan Akkuyu Nükleer Santrali’nin dördüncü ünitesinin temeli Temmuz 2022’de atılmıştı. Santralin gelecek yıl devreye girmesi planlanıyor.

Arazi mera vasfında

Santralin çalışmasıyla beraber nükleer atıkların nerede depolanacağı gündeme geldi. Bununla ilgili ilgili kurumlar arasında resmi yazışmalar Temmuz 2022’de başladı.

Resmi yazışmaya göre Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu (TENMAK), Ankara Valiliği il Tarım ve Orman Müdürlüğü’ne bir yazı göndererek Polatlı ilçesindeki Avdanlı mahallesinde bulunan 4 milyon metrekarelik alanı ‘Radyoaktif Atık Yönetimi Merkezi, Radyoaktif Atık Bertaraf ve Depolama Yerleşkesi’ yapmak için talep etti.

Bu arazinin yaklaşık 1 milyon 500 bin metrekaresi mera vasfında. Geri kalan 2 milyon 500 bin metrekarelik alansa koyun yeri olarak geçiyor.

Bu bölgede tarım yapılmasının yanı sıra hayvanlar otlatılıyor.

Sakarya Irmağı’nın dibinde

Tesisin kurulması planlanan alan çiftçi yerleşim yerlerine maksimum 2,5 km, Sakarya Irmağı’naysa 3 km uzaklıkta.

Gümüşkaya mahallesine 3 km, Kocahacılı Mahallesi’neyse 2,5 km uzaklıkta.

Bölge Polatlı’ya da yakın. Tesisin yapılacağı alana yakın oturan vatandaşlar tedirgin: “Burada her şey bitecek. Burada sulu tarım yapılıyor. Irmağa çok yakınız. Hayvancılık da bitecek. Burası tarım ve hayvancılıkta Ankara’nın kalbi. Can güvenliğimiz de tehlikede olacak. Olası bir kazada ya da radyoaktif kaçak olduğunda büyük bir felakete neden olacak.”

Nükleer atık deposu için Türkiye’nin başkentinin neden seçildiğini sorgulayan bölge sakini, “Atıklar Mersin’den buraya taşınırken çevre felaketi yaşanmayacağının garantisi var mı? 508 km uzaktan gelecek. Altı saat yol demek bu” dedi.

Akkuyu Nükleer Enerji nasıl kurulmuştu?

Rusya Federasyonu Hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında 12 Mayıs 2010’da Akdeniz’e kıyısı olan Mersin’in Akkuyu ilçesinde Nükleer Güç Santrali inşaası için anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşmadan beş ay sonra, yani 13 Aralık’ta Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş. tescil edilmişti.

2014’te Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı tarafından projenin ÇED raporu onaylanmıştı. Bir yıl sonra Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), Akkuyu Nükleer A.Ş.’ye elektrik üretimi ön lisansını vermiş, Cengiz İnşaat’sa nükleer güç santralinin deniz hidroteknik yapılarının tasarım ve inşasını üstlenmişti.

2017’de Türk Atom Enerjisi Kurumu (TAEK), Akkuyu NGS sahasının tasarımını onaylamıştı. Aynı yıl EPDK 15 Mayıs 2066’ya kadar (49 yıl) geçerli elektrik üretim lisansını vermişti.

3 Nisan 2018’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in katılımıyla nükleer güç santralinin birinci güç ünitesinin temel atma töreni düzenlenmişti. Aynı yıl TAEK tarafından ikinci güç ünitesi için ‘sınırlı’ çalışma izni verilmişti.

2019’da Nükleer Düzenleme Kurumu (NDK) Yönetim Kurulu ikinci güç ünitesi için ana inşaat lisansını vermişti. Aynı yıl Akkuyu NGS’nin Türk iletim sistemine bağlanabilmesi için Akkuyu Nükleer A.Ş. ve Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi (TEİAŞ) ‘Bağlantı Anlaşması’ imzalamıştı.

8 Nisan’da ikinci güç ünitesinin inşasına resmen başlanmıştı. Üçüncü güç ünitesinin yapımına 10 Mart 2021’de başlanmıştı. Putin ve Erdoğan temele ilk betonunun dökülmesine video konferansla katılmıştı.

2022’de birinci güç ünitesine iç koruma kabuğuna beşinci katmak kurulmuş ve dördüncü olan yani son güç ünitesinin de temeli atılmıştı.

Petrol kirliliği: Mısır’ın “süper mercanları” tehlike altında

BBC Arapça Servisi tarafından yapılan bir araştırmaya göre Mısır, iklim değişikliğiyle ilgili eylemleri tartışmak üzere COP27’ye ev sahipliği yaparken bir petrol terminali ülkenin Kızıldeniz kıyısına her gün 40 bin metreküp (16 olimpik yüzme havuzuna eşdeğer) zehirli su akıtıyor. Gezegen ısınırken okyanus yaşamının korunması için umut aşılayan bir mercan türü yok olma tehlikesi altında.

  • Ziad Al-Qattan
  • Unvan,BBC Arapça Servisi

BBC ve kâr amacı gütmeyen gazetecilik grubu SourceMaterials’a ulaşan sızdırılmış belgeler, Mısır’ın Ras Shukeir petrol terminalinden üretim atık suyunun her gün Kızıldeniz’e boşaltıldığını ortaya koyuyor.

Petrol ve gaz sondajı sırasında yüzeye çıkarılan neredeyse arıtılmamış atık su, yüksek düzeyde toksin, yağ ve gres içeriyor.

Belgeler, Süveyş Körfezi Petrol Şirketi (Gupco) tarafından 2019 yılında suyun arıtılması için bir şirketin tutulması amacıyla hazırlanmış. Belgelerde kirlilik seviyelerinin Mısır çevre yasa ve yönetmeliklerine “uymadığı” söyleniyor.

Buna göre, her gün 40 bin metreküp (16 olimpik yüzme havuzuna eşdeğer) zehirli su Kızıldeniz’e veriliyor.

Arizona Eyalet Üniversitesi’nde ekolojist Dr. Greg Asner, bu bilgilerin kurşun, kadmiyum, bakır, nikel ve diğer ağır metallerden kaynaklanan kirliliği ortaya koyduğunu ve durumun “çok endişe verici” olduğunu söylüyor.

Asner, “Burada yanlış bir şeyler olduğunu söyleyebilmek için uzman olmanıza gerek yok” diyor.

Mısır hükümeti atık su sorunundan en az 2019’dan beri haberdar

Sızan belgeler, Mısır hükümetinin atık su sorununu İngiliz petrol şirketi BP’nin tesisteki yüzde 50 hissesini Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dragon Oil şirketine sattığı 2019 yılından beri bildiğini gösteriyor. Kalan yüzde 50’lik hisse ise Mısır’ın devlet petrol şirketine ait.

BP’nin hamlesi, yaklaşık 10 milyar dolar değerindeki şirket varlıklarını elden çıkarma kararının bir parçasıydı.

Yeşiller Partisi’nin Birleşik Krallık milletvekili Caroline Lucas: “BP ve diğer petrol şirketlerinin en kirli, çevreye en çok zarar veren varlıklarını temizlemektense satmayı tercih etmeleri şaşırtıcı değil” diyor.

BP, BBC’ye Gupco hissesinin satışının iklim hedeflerinin bir parçası olarak değil, mali nedenlerle yapıldığını söyledi. Atık su ile ilgili sorularımızı Gupco’ya yönlendirdi.

Gupco ve Mısır Çevre Bakanlığı, BBC’nin yorum talebine yanıt vermedi.

Ras Shukeir’deki tesislere yalnızca petrol işçileri ve hükümet müfettişleri erişebiliyor. Ancak BBC, su kirliliğinin boyutunu incelemek için uydu görüntülerini kullanabildi.

cop27

Yüksek çözünürlüklü uydu görüntülerinin analizi, yeşil renkli bir atık su akıntısının denize ulaştığını ve 20 km ilerleyerek deniz yaşamını barındıran bölgelere doğru ilerlediğini gösteriyor.

Uydu analiz şirketi Soar.Earth, akıntıyı incelemek için uzaktan su kalitesi izleme teknikleri kullandı.

Şirketin uzaktan algılama uzmanı Sergio Volkmer, görüntüye “alg çoğalmasının sebep olmadığını” ancak bunun, yüzeyin altındaki tortular veya sıvılardan kaynaklandığını söylüyor.

Aynı yeşil akıntı 1985 tarihli BBC’nin erişebildiği en eski uydu görüntüsünde de görülebiliyor. Bu da petrol terminalinin onlarca yıldır Kızıldeniz’e “üretim atık suyu” boşaltıyor olabileceğini gösteriyor.

Tesisin Eylül 2022’deki en son görüntüsünde hâlâ görünüyor.

petrol kirliliği

‘Onları boğuyoruz ve ışıktan men ediyoruz”

Arizona Eyalet Üniversitesi ekolojisti Dr Asner, mercan resiflerini izleyen yüksek çözünürlüklü uydu aracı Allen Coral Atlas’ı kullanarak bölgeyi inceledi.

Etkilenen alanın her iki yanında gelişen bir ekosistemin işaretleri olsa da, “birdenbire suyun şeffaflığını yitirdiğini” ve buna yüzeyde kirliliğe benzer bir durumun sebep olduğunu belirtiyor.

Londra Brunel Üniversitesi’nde toksinlerin organizmalar üzerindeki etkilerini inceleyen öğretim üyesi Dr. Gera Troisi, “üretm atık suyunda” bulunan bileşiklerin deniz suyuyla reaksiyona girebileceğini, bunun sudaki oksijeni emebileceğini ve en dirençli deniz canlılarını bile boğabileceğini söylüyor.

Troisi, “Onları boğuyoruz ve tüm bu yüzeydeki maddeler nedeniyle ışıktan da men ediyoruz” diyor.

Birleşmiş Milletler (BM), küresel ortalama sıcaklıkların 1,5 derece artması durumunda dünyadaki mercanların yüzde 90’ının yok olacağı konusunda uyarmıştı.

Kızıldeniz’de deniz sıcaklıkları küresel ortalamadan daha hızlı artıyor ancak bölgenin “süper mercanı” şimdiye kadar iklim değişikliğinin etkilerine karşı dirençli olduğunu kanıtladı.

Bazı bilim insanları, Kızıldeniz mercanının dünya çapında mercanları kurtarmanın anahtarı olabileceğini düşünüyor.

Deniz bilimci Sylvia Earle, bu mercanı yükselen sıcaklıklar karşısında neyin koruduğunu bulmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Ancak “Büyük Bariyer Resifi gibi dünyanın diğer bölgelerindeki bozulmuş resifleri iyileştirmek için Kızıldeniz’den mercan nakli olasılığı nedeniyle kirliliğin uluslararası toplum için çok büyük önem taşıdığını” belirtiyor.

Mercan resifleri, okyanusların yalnızca yüzde 0,1’ini kaplamasına rağmen denizdeki biyolojik çeşitliliğin yüzde 30’una ev sahipliği yapıyor.

Kızıldeniz’de şahin gagalı kaplumbağalar gibi nesli tükenmekte olan türler için güvenli sığınaklar olmanın yanı sıra milyonlarca Mısırlıya gelir sağlayan balıkçılık, deniz tarımı ve turizm gibi faaliyetleri destekliyorlar.

Hem Mısır’da hem de uluslararası camiadaki bilim insanları, Gupco’nun faaliyet gösterdiği bölgenin, Kızıldeniz’de Büyük Kıyı Resifi olarak bilinen deniz koruma bölgesine dahil edilmesini tavsiye ediyor. Şu anda resifin yaklaşık yüzde 50’si korunuyor.

STK’lar, koruma kararının Mısır çevre bakanlığı tarafından COP27’de duyurulmasını bekliyordu. Ama şu ana kadar herhangi bir duyuru yapılmadı.

Petrol şirketleri, Shell ve Chevron yakın zamanda Büyük Kıyı Resifi’nin korunan kısımlarından yaklaşık 30 km açıkta yeni petrol ve gaz kuyuları için arama çalışması yaptı.

Tam kurtuldular derken yeniden JES darbesi

Danıştay 8. Dairesi ve 10. Dairesi’nin ‘zeytinlik alanlarda madencilik yapılamayacağı’ kararı sözde kaldı. Seferihisar Orhanlı Köyü’ne yapılan JES kuşatması vatandaşın derdi oldu. Geçim kaynaklarının tehlikede olduğunu ifade eden köylüler, projeye karşı itiraz davası açtı.

Özel/Gökçe ADAR ÇUBUKÇIOĞLU – Danıştay 8. Dairesi ve 10. Dairesi’nden oluşan ortak heyet, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın zeytinlik alanlarda madencilik yapılmasının önünü açan yönetmelik değişikliğinin yürütmesini durdurmuştu. Çiftçiler Sendikası tarafından açılan davada, ‘Zeytincilik Kanunu uyarınca zeytinlik alanlarda madencilik yapılamayacağına’ hükmedilmişti. Kararın ardından hem çevreciler hem de geçimini zeytincilikten kazanan vatandaşlar sevinirken, İzmir’in Seferihisar Orhanlı Köyü’nde zeytinlik alan üzerinde planan JES projeleri, yöre halkına dert oldu. Küçük Menderes Enerji Petrol Jeotermal Maden Elektrik Üretim Mühendislik ve İnşaat A.Ş. tarafından Jeotermal Enerji Santrali ile yardımcı kaynak (GES+RES) kurulmak istenen ve ÇED sürecinin başlatıldığı projede, vatandaşların itirazları dikkate alınmayarak, kuyu sayısı 23 olarak belirlendi. DAVA SÜRECİ BAŞLADI Orhanlı köyü halkı, geçim kaynaklarına zarar vereceği ve binlerce yıllık zeytin ağaçlarını yok edeceği gerekçesi ile itirazlarına devam ederek, hukuk mücadelesi başlattı. Dava açan köylüler, bugün saat 14.00’te yapacakları basın açıklamasıyla bir kez daha yetkililere iptal çağrısında bulunacak. Doğa Derneği Genel Koordinatörü ve Orhanlı Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi Galip Ener, “Köylümüzün geçim kaynağı olan zeytin, tarım insanlarımızın elinden alınmaya çalışılıyor. Köylümüzü göçe zorluyorlar. Bu projeyi istemediğimizi haykırıyoruz. Asırlık zeytin ağaçlarıyla dolu olan ve binlerce canlının yaşam alanı olan vadimiz bu santraller ile tehdit ediliyor. Biz, bu kararlılığımızdan, mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz” açıklaması yaptı. ‘TEHLİKEDEYİZ’ Ener, şöyle devam etti: “Köyümüzün her tarafında yer alacak bu kuyular ve santraller bizim zeytinliklerimizin, tarım ve hayvancılık yaptığımız alanların üzerinde yer alıyor. Bunun yanı sıra bölgenin ve İzmir’in nefes aldığı sınırlı sayıdaki kızılçam orman alanları da burada. JES, GES ve RES’ler nedeniyle köyümüzde yaşayan binlerce kişinin hayatı, doğal yaşam, tarım alanlarımız, su kaynaklarımız, ormanlarımız büyük tehlikede.” ‘Sonuna kadar mücadele edeceğiz’ Köylülerden Nurgül Ener, “Köyümüze, yeşilimize, zeytinimize yazık etmelerine asla izin vermeyeceğiz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi. Hatice Ener de, “Artık buradan vazgeçsinler. JES istemediğimizi her defasında dile getiriyoruz. Biz burada olduğumuz süre boyunca, köyümüze yazık ettirmeyeceğiz” diye konuştu.

9 Eylül Gazetesi

COP27’ye katılan Lula, Amazon için verdiği sözleri yineledi

Brezilya cumhurbaşkanlığına yeniden seçilen Luiz Inacio Lula da Silva, Mısır’da devam eden COP27 iklim zirvesinde “Brezilya dünya sahnesine geri döndü” dedi.

Konuşması alkışlarla kesilen Lula ülkesinin artık, iklim değişikliğiyle küresel mücadelenin parçası olacağını, Jair Bolsonaro yönetimi altında olduğu gibi kendisini dış dünyadan izole etmeyeceğini söyledi.

“Amazon dünya için büyük önem taşıyor. Yaşayan bir ağacın kesilen bir ağaçtan çok daha kıymetli olduğunu kanıtlamak zorundayız” diyen Lula, 2025 yılındaki iklim zirvesinin Brezilya’nın Amazon bölgesinde yapılması için Birleşmiş Milletler’e başvuracağını açıkladı.

Dünya liderleri ve çok sayıda ülkeden uzman, Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde iklim değişikliğini görüşmeyi sürdürüyor ve hafta sonuna doğru bir anlaşma metninin ortaya çıkması bekleniyor.

Lula da, kıl payı farklı kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden yalnızca iki hafta sonra zirveye katıldı, burada ABD, Çin ve AB’den yetkililerle biraraya geldi.

Ocak ayında görevi resmen Lula’ya devredecek olan Jair Bolsonaro’nun cumhurbaşkanlığı döneminde Amazon yağmur ormanlarındaki tahribat rekor düzeylere yükselmişti.

Yeni Cumhurbaşkanı ise Amazon’daki tahribatı onarmaya ve ormansızlaştırmayı durdurmaya çalışacağını vaadediyor.

Amazon'da ormansızlaştırılmış bir alan
Fotoğraf altı yazısı,Orman kesimi Bolsonaro döneminde görülmemiş boyutlara ulaştı

Brezilya’da direniş var

Brezilya’nın yeni lideri COP27’de gayet sıcak karşılandı ama ülkesinde iklim konusunda ciddi bir dirençle karşı karşıya.

Brezilya Kongresi’nde Lula’nın karşıtlarının ciddi bir çoğunluk sahibi olması, verdiği sözleri yerine getirmesini güçleştirebilir.

Brezilya’dan sivil toplum kuruluşu İklim Gözlem Ağı’nın genel sekreteri Marcio Astrini’ye göre Lula’nın vaatlerini yerine getirebilmesi için Bolsonaro’nun izlediği politikayı tersine çevirmesi lazım.

Bunun için öncelikle çevre koruma kurumları oluşturup güçlendirmesi, koruma faaliyetlerini teşvik amaçlı Amazon Fonu’nu yeniden canlandırması, Amazon’da yasaları çiğneyenlerin peşine düşmesi gerekiyor.

Şu anda arkasında olan sivil toplum kuruluşları, vaatlerini yerine getirmediği takdirde ona muhalefet etmekte tereddüt etmeyeceklerini söylüyorlar.

Salı günü COP27’ye gelen genç Brezilyalı çevre gönüllüleri Lula ile buluştu.

Perde arkasında ise ülkeler arası müzakere ve pazarlıklar sürüyor ve nihai anlaşma metninin Cuma veya Cumartesi günü tamamlanması bekleniyor.

Ancak temel konularda farklı ülkelerin pozisyonları arasında hala büyük uçurumlar var.

Bilhassa iklim değişikliğinin yol açtığı onarılamayacak zararın faturasını kimin ödeyeceği, hâlâ en hararetli tartışma konusu.

Gelişmekte olan ülkeler, uğradıkları kayıpların telafisi için bir an önce kaynak sağlanmasını talep ederken, gelişmiş ülkeler kirliliğin çoğuna sebep olduğunu söyledikleri ülkelerin zararlarını tazmin etme konusunda ayak diretiyor.

Ayrıca küresel ısınma hızının arttığına işaret eden araştırmalar da büyük bir kaygı konusu.

İklim değişikliğinin en kötü etkilerinden korunabilmek için daha önce uzmanlar tarafından belirlenen, küresel ısı artışını sanayi devrimi öncesi düzeyin 1,5 santigrad üzerinde tutabilme hedefine bu gidişle erişilemeyeceğinden endişe ediliyor.

Türkiye’nin yeni iklim hedefinde kömürden çıkış takvimi yok

Pelin Cengiz

Türkiye, Paris Anlaşması kapsamında verdiği Ulusal Katkı Beyanı’nı güncelledi.

Türkiye’nin, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla belirlediği 2030 iklim hedefi, Mısır’da devam eden 27’nci Taraflar Konferansı’nda açıklandı.

Açıklama maalesef yine tatmin edici olmadı, kömürden ve kömürlü termik santrallerden çıkış için herhangi bir tarih verilmediği gibi, enerji dönüşümü anlamında da hedefler bekleneni vermedi.

2030 için yüzde 21 olan artıştan azaltım hedefi yüzde 41 oranına çıkarıldı. Türkiye, 2030 yılı için açıkladığı yüzde 41 emisyon azaltım hedefi ile emisyonlarını bugüne göre yüzde 30’dan fazla artırmayı öngörüyor.

Diğer yandan bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmış olan 2053 net sıfır emisyon hedefi de bu emisyon azaltım projeksiyonu ile gerçekleştirilebilir olmaktan çıkıyor.

Enerji üretiminde kullanılan petrol, gaz ve kömürden oluşan fosil yakıtların yüzde 78’ini ithal eden Türkiye’nin fosil yakıt ısrarı, ülkeye enerjide dışa bağımlılık, yüksek faturalar, yüksek enflasyon, giderek kötüleşen hava, su ve toprak kirliliği ile artan sağlık sorunları olarak geri dönüyor.

Türkiye’nin bu iç içe geçmiş çoklu kriz ortamından çıkabilmesi için bir an önce iklim için çok daha güçlü, kararlı ve uygulanabilir adım atması gerekiyor.

Biraz geçmişe giderek hatırlatma yapalım…

Türkiye, 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası’na (BMİDÇS) Ulusal Katkı Niyet Beyanı’nı sundu.

Buna göre 2030’a kadar mevcut politikalar senaryosuna kıyasla emisyonlar için en az yüzde 21 artıştan azaltım hedefi verdi.

Artıştan azaltım yaklaşımı ile yapılan bu hesaplamaya göre, Türkiye’nin sera gazı salımı, hiçbir önlem alınmadığı durumda 2030 yılında ulaşacağı 1.175 milyon ton seviyesine ulaşacak karbon emisyonlarını, iklim eylemleri ile alınacak önlemler sayesinde 2030 yılına gelindiğinde 929 milyon ton seviyesine düşürülecekti.

Bir başka deyişle, önce iki katı artacak, sonrasında yüzde 21 azalacaktı.

Türkiye, Paris Anlaşması’nı onayladığı için Ekim 2021’de bu hedefini Ulusal Katkı Beyanı olarak tekrar sunmuştu.

2015 yılında verilen hedefin referans yılı olan 2012’de sera gazı emisyonu 430 milyon tondu ve 2030 yılında 1.175 milyon tona çıkması öngörüldü.

Mevcut politikalar ve referans senaryodan azaltım olarak da bilinen artıştan azaltım yaklaşımı, emisyonların normal şartlarda artmaya devam etmesini kabul eder ve bu artışın alınacak önlemlerle sınırlandırılmasını hedefler.

Yeni açıklanan beyana göre, Türkiye iklim krizine yol açan sera gazı emisyonlarını artırmaya devam edecek.

Artıştan azaltım, Türkiye’nin yukarıda saydığımız mevcut sorunları çözmek yerine, kamu kaynaklarını uzun süre bu şekilde boşa harcamaya devam edeceğini gösteriyor.

Türkiye’de iklim konusunda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları birkaç ay önce, “Türkiye’nin güvenli geleceği için güçlü iklim hedefi: 2030’a kadar yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı” talep eden bir kampanya başlatmıştı.

Gelinen noktada yine sivil toplumun öneri ve taleplerine kulak asılmadığını görüyoruz.

Türkiye adına Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sunduğu “yüzde 41 artıştan azaltım” hedefini değerlendiren sivil toplum ve düşünce kuruluşları açıklanan hedefin “artıştan azaltım” olması nedeniyle, sera gazı emisyonlarını azaltmak yerine artıracağına dikkat çekiyor.

Yapılan açıklamaya göre bu hedef, Türkiye’nin enerji dönüşümünü geciktirecek ve 2021 yılında Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmanın maliyetini artıracak.

Bakanlığın 2038’i emisyon tepe noktası (pik yıl) kabul ederek bu tarihe kadar emisyonlarını artırmayı öngördüğünü vurgulayan kuruluşlar, azaltımın bugünden başlaması gerektiğini dolayısıyla tepe noktasının bugün olması gerektiğini belirtti.

Sivil toplumun yaptığı açıklamada, Türkiye’nin en güncel emisyon verisinin 2020 yılına ait 523,9 milyon ton karbondioksit eşdeğeri olduğu hatırlatıldı. Bakanlığın 2030 için açıkladığı 500 milyon tona indirme hedefi ile anlaşılanın, 2015’te verilen baz senaryodaki gibi Türkiye’nin emisyonlarının önce 1.175 milyon tona çıkarılacağı ve idarenin alacağı önlemlerle 700 milyon ton civarına indirileceği olduğu belirtildi. Bakanlık açıklamasının bir azaltım hedefi olmadığına dikkat çeken kuruluşlar, aksine bu hedefin 2030’a kadar yüzde 30’dan fazla artışa neden olacağını ifade ediyor.

İklim alanında faaliyet gösteren sivil toplum ve düşünce kuruluşları, Mısır’daki müzakereler öncesinde Türkiye’nin güçlü bir 2030 iklim hedefi vermesi yönünde ortak bir çağrıda bulunmuş ve köklü değişikliklere gidilmeden, yüzde 35 mutlak azaltım ile emisyonların mevcut seviyesinden 340 milyon ton seviyesine inebileceğini ortaya koymuştu.

WWF Türkiye İklim ve Enerji Programı Müdürü Tanyeli Sabuncu, konuyla ilgili açıklamasında, “Bakanlığın 2030’da ulaşmayı hedeflediği emisyon seviyesi 700 milyon ton civarında. Bu, iklim STK’ları olarak sunduğumuz öngörünün (340 milyon ton) iki katı” dedi.

Türkiye’nin 2015 yılında sunduğu hedefin de aynı yaklaşımla yüzde 21 oranında artıştan azaltım hedefi vererek emisyonları iki kat artırmayı öngördüğünü hatırlatan Sabuncu, “2053 net sıfır vizyonuna planlı ve daha az maliyetli şekilde ulaşmak ancak bugünden gerçekçi bir azaltım hedeflenerek mümkün” dedi.

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç, açıklanan hedefin günümüzün gerçekleri ve 2053 net sıfır hedefi iddiasıyla uyuşmadığını vurgulayarak, “Türkiye’nin son 30 yıldaki yıllık ortalama emisyon artışının yüzde 3 olduğu düşünüldüğünde, azaltım senaryosunda öngörülen hedef basit bir şekilde tarihsel emisyon patikasından ayrılmayacağımız anlamına geliyor” değerlendirmesi yaptı.

Özenç, açıklanan Ulusal Katkı Beyanı’nın, Türkiye’nin geçtiğimiz yıl açıkladığı 2053 net sıfır hedefi ile küresel iklim diplomasisi içerisinde edindiği yeri koruyabilmesi açısından kaçırılmış tarihi bir fırsat olarak değerlendirdi.

Özetle, küresel iklim mücadelesinin Türkiye cephesine yeni bir şey yok, her şey bildiğiniz gibi…

ODTÜ Mezunları Derneği açıklaması

Sayın Üyemiz,

ODTÜ Rant Yolu olarak bilinen Bilkent-İncek Çevre Yolu Bağlantı Yolu ile ilgili son günlerdeki gelişmeler, ABB önünde üyelerimiz ve öğrencilerin darp edilmesi ile yaşananlar hiç kimsenin arzu etmediği bir noktaya gelmiştir. Bu gelişmelerin hemen ardından aynı akşam ABB yetkilileri Rant Yolu ile ilgili son derece manipülatif açıklamalar yaparak yaşananlardan ODTÜ’lüleri ve öğrencileri sorumlu tutmuştur. Ertesi günlerde de CHP Ankara İl Başkanlığı başta olmak üzere CHP merkez ilçe başkanlıkları, CHP kadın kolları aynı gün, aynı manşetle çıkan havuz medyası örneklerinde olduğu gibi aynı ifadeler ve benzer görsellerle basında ve sosyal medyada yer almış, yaşanan olaylardan ve gelinen noktadan ODTÜ’lüleri sorumlu tutmuşlardır.

Yaptıkları açıklamalarda ABB yetkilileri; bu projenin yararından bahsetmekte, yol üzerinde herhangi bir ağaç bulunmadığı, ekolojisine önem verildiği ve bu projenin “bölme değil, birleştirme çalışması” olduğundan dem vurmuşlardır. Bu gelişmelerin ardından ODTÜ Mezunları Derneği olarak daha önce konuyu ayrıntılı bir şekilde görüştüğümüz CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan tekrar randevu istedik. CHP Ankara İl Başkanından randevu talep ettik. Talebimiz doğrultusunda 14 Kasım Pazartesi günü CHP Ankara İl Başkanı ve yetkililer ile görüşme yapma imkanı bulduk.

Görüşmede daha önce konunun uzmanları ve akademisyenler aracılığı ile hazırlanan rapor ile Derneğimizin konuya ilişkin yaklaşımını aktaran raporu sunduk. ABB yetkililerinin temel yanlışlıkları ve bu yolun neden arzu edilen hedeflere hizmet etmeyeceği konusundaki bilgileri aktardık. Ardından uzmanların hazırladığı alternatif çözüm önerilerimizi, bu konuda neler yapılması gerektiğini ve ODTÜ’lüler olarak taleplerimizi net olarak ifade ettik.

CHP Ankara İl Başkanı ve yetkililer, konunun kendilerine daha değişik şekillerde ifade edildiğini belirterek, konunun takipçisi olacaklarını, ABB Başkanı Mansur Yavaş ve belediye yetkilileri ile durumu tekrar gözden geçireceklerini bildirdiler. Rant Yolu konusunda tüm tarafları tatmin edecek ortak bir çözüm bulunana kadar da ODTÜ arazisine girilmeyeceğini ifade ettiler.

Gelinen bu noktada ABB uzmanları ve CHP Ankara İl Başkanlığı yetkililerine güvenmek istiyoruz. Bizlere verilen sözlerin ve taahhütlerin yerine getirilmesini bekliyoruz. Uzmanlığın, bilimin ve sağduyunun kazanacağını umuyoruz. Ortak akıl ile bu problemin çözüleceğine inanıyoruz. Görüşme doğrultusunda atılacak adımların takipçisi olmaya devam edeceğimizi bir kez daha kamuoyu ile paylaşırız.

Kentimizin ortasında son doğal ekolojik yaşam alanı olarak ODTÜ Ormanı tüm Ankara için bulunamaz bir zenginliktir. Yeşilin betonlaştırılması halka hizmet değil geleceğimizin ipotek altına alınmasıdır. Tüm yetkilileri bu sorumlulukla hareket etmeye ve rant projelerini bir an önce iptal etmeye davet ediyoruz.

ODTÜ Mezunları Derneği