Akbelen’deki ekolojik yıkımda kritik tehdit: Bodrum susuz kalacak…
Muğla’daki Akbelen Ormanı’nın üzerindeki kara bulutlar bir türlü yok olmuyor.
Muğla’nın Milas ilçesinde Limak Holding ve IC İçtaş ortaklığındaki Yeniköy-Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.’ye (YK Enerji) ait iki termik santrale kömür sağlamak amacıyla Akbelen Ormanı kömür madenciliği sahası haline getirilmek isteniyor.
Gökova Körfezi’nin ortasında yükselen Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerinin sahibi YK Enerji.
Şirketin yüzde 50’si Limak Holding şirketlerinden Limak Enerji’ye ait. Diğer yüzde 50’nin sahibi ise IC Holding şirketlerinden IC İçtaş Enerji.
Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri ile linyit maden işletmesi 2014 yılında IC İçtaş Enerji ve Limak Enerji ortaklığı tarafından özelleştirme ihalesinden alındı.
Kömür madenine karşı İkizköy’deki yurttaşlar ve çevreciler tarafından başlatılan mücadele ise tüm gücüyle devam ediyor.
Yeniköy ve Kemerköy termik santrallerine kömür sağlamak amacıyla genişletmek istediği maden sahasında ağustos ayında üçüncü kez bilirkişi keşfi yapıldı. Ormanın kömür madenine tahsisine karşı İkizköylülerin açtığı dava sonrasında Muğla 1. İdare Mahkemesi, üçüncü kez keşif yapılmasına karar vermişti.
2021 yılında nisan ayında, Akbelen Ormanı’nın yok edilerek kömür madeni işletilmesine izin veren kararın iptali için Tarım ve Orman Bakanlığı’na karşı açılan davada, mahkeme bilirkişi incelemesi ve keşfin bir kez daha tekrarlanmasına karar verdi. İlk keşifte avukatlar hakarete uğradı, uzmanların ve davacı yurttaşların konuşmasına izin verilmedi.
İkinci keşifte de uzmanların madenin Akbelen Ormanı’nı, tarım alanlarını, zeytinlikleri, su havzasını yok edecek, geri dönüşsüz ekolojik yıkım yaratacak vurgularına kulak asılmadı.
Ormanın madencilik faaliyetlerine açılmasıyla orman ekosisteminin tamamen yok edileceği defalarca dile getirildi, bilirkişi incelemelerinde de bu kritik yok oluş kabul ediliyor ancak koruma/kullanma dengesi yine korumadan yana değil kullanmada yana işletilmek isteniyor.
Planlanan maden arama ve çıkarma sahası en az 22 bin hektarlık bir alanı kapsayan YK Enerji maden ruhsat sahasında, Karacahisar, Söğütçük, Hasanlar, Kısırlar ve Çiftlik köyleri yer alıyor. Akbelen Ormanı yok olduktan sonra linyit madeni faaliyeti bu köylere doğru ilerleyecek.
Ancak, bilirkişi raporlarında uzmanların değinmediği önemli bir nokta var. Madenin faaliyete geçmesiyle sadece orman ekosistemi değil, yeraltı suları da ciddi tehdit altında kalacak.
Ormanın altından geçen ve Çamköy’de biriken su rezervi, Bodrum’un su ihtiyacının önemli bir kısmını karşılıyor. Maden işletmesinin hayata geçmesi durumunda yeraltı su rezervi de yok olacak.
Bu durum, bu termik santraller özelleştirme öncesinde henüz kamuya aitken Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) için Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Bölümü tarafından Akbelen Ormanı’nın altındaki yeraltı sularıyla ilgili hazırlanan raporda açıkça ifade ediliyor.
Bodrum’da içme suyu kuyularını besleyen Karacahisar-Çamköy-Aslanyaka alt su havzalarının su akış yönü değişerek maden ocağı tarafına akacak. Çünkü, Akbelen Ormanı altındaki kömür yatakları yeraltında suyun yatak değiştirmesini engelleyen bir set olarak duruyor. Bu madene açık işletme izni verildiğinde Türkiye’de turizmin en önemli destinasyonlarından biri olan Bodrum ilçesi susuz kalacak.
Bununla ilgili olarak Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras, TKİ’nin raporundaki ilgili bölümleri referans göstererek, Tarım ve Orman Bakanlığı’na durumu izah eden bir başvuruda bulundu. Susuz kalacak Bodrum’un turizm gelirinden mahrum olacağını, ekonomik anlamda bölgenin tüm önemini ve özelliğini kaybedeceğini belirtti, madenin işletme izninin iptal edilmesini talep etti.
Başvuru talebine Orman Genel Müdürlüğü Muğla Orman Bölge Müdürlüğü’nden bir cevap geldi, sahada herhangi bir çalışma olmadığı ifade edildi. Orman Genel Müdürlüğü’nün cevabına karşı dava açılacak.
Dünyanın ve Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden Bodrum, bu yılki yerli ve yabancı turist sayısında rekora ulaştı. Son verilere göre, Bodrum’a gelen yerli ve yabancı turist sayısı 6 milyonu buluyor. Yıllık turizm gelirinde 5 milyar dolarlık bir hedef var.
Muğla’ya her yıl milyonlarca insan geliyor ve zaten mevcut durumda su kaynakları yetersiz kalıyor. Buna rağmen ormanlar ve yeraltı kaynakları yok edilmek isteniyor.
Bu kadar yoğun turistik bir bölgede kamu eliyle işletildikleri on yıllar boyunca ve 2014 yılında yapılan özelleştirmeden sonra YK Enerji tarafından bugüne kadar doğru düzgün çalışan baca gazı arıtma sistemleri olmadığı halde çalıştırılan bu iki santralın, topluma sağlık bedeli zaten çok yüksek.
Makina Mühendisleri Odası’nın Mayıs 2022 tarihli Türkiye’nin Enerji Görünümü çalışmasına göre, toplam 5 üniteden oluşan bu santralların sadece iki ünitesi rehabilite edilmiş durumda. Her iki santralda da toz filtresi ve baca gazı kükürt arıtma tesisi var, ancak iyileştirilmesi gerekiyor. İki santralda da tamamlanmış azot arıtma tesisi yok.
Türkiye’deki elektrik üretiminin yazide 2,5’inin karşılayan bu santraller sadece binlerce dönüm tarım arazisini, 40 bin zeytin ağacını ve 780 dönüm yaşlı ve doğal kızılçam ormanını tehdit etmiyor, aynı zamanda Türkiye’nin en önemli turizm beldesinin de suyuna göz dikmiş durumda.
Görünenin ötesinde çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız…
Pelin Cengiz
Emek ve ekoloji örgütlerinden konferansa çağrı
Yaklaşan seçimler öncesinde ekoloji hareketinin ortak taleplerini belirlemek için konferans çağrısı yapıldı. Ekoloji Politik grubunun önerisiyle bir araya gelen aralarında Çevre Mühendisleri Odası, Polen Ekoloji Kolektifi, Mezopotamya Ekoloji Hareketi, KESK Ekoloji Komisyonu gibi örgütlerin bulunduğu 20 emek ve ekoloji örgütü tarafından yapılan çağrıda “Ekoloji muhalefetinin yaklaşan seçimlerde en geniş birlikteliği ile siyasal taleplerini oluşturmasını ve ortak tutum geliştirmesini amaçlıyoruz. 2023 yılını bu umudu büyüterek karşılamak için İstanbul’da düzenlenecek konferansta buluşuyoruz,” denildi. Çağrıya olumlu cevap veren örgüt ve platformlarla konferansın içeriğinin ve tarihinin belirleneceği öğrenildi.
Yapılan çağrının tamamı şöyle:
Brezilya, Fransa, Kolombiya, Şili, Bolivya, Sudan, Tunus, Hindistan ve daha birçok ülkede gerçekleşen seçimlerde ekoloji hareketleri, toplumsal muhalefetin temel politik özneleri arasında yer aldı. Kapitalist sistemin ezberini, devletlerin tahakkümünü yıkan kadınlar, Rojava’da ekolojik yaşamı örüyor. Dünyada ekoloji mücadelesinin toplumu, siyaseti, yaşamı ve kendini dönüştürme potansiyeline tanık olurken ülkemizde yaklaşan kritik seçimde ekoloji hareketlerinin üzerlerine düşen sorumluluğu alacak deneyime ve güce sahip olduğunu ilan ediyoruz.
Kapitalizm, tarihsel krizlerini aşarken, her krizinden çıkışında ürettiği stratejiler ile ekosistemleri, doğal varlıkları, yaşamın belleğini oluşturan kültür varlıklarını sermaye birikimine sokup, geri alınamaz boyutta yok ediyor. Kapitalizm yol açtığı ekolojik krizin farkında ve bunu fırsata çevirme peşinde. Ulus devletler ise bu sürecin önünü açarak sermayenin yaşamı ve yaşam alanlarını kırıma sürükleyen politikalarını beslerken, bu süreçleri eşzamanlı savaş stratejileri ile yürütüyor. Yeşil Kapitalizmle yaşamın tüm alanlarını (çalışma yaşamı, kentler, mimari, tarım, eğitim, sağlık, enerji, ulaşım, gündelik yaşam vb.) ‘sürdürülebilir kalkınma’ mottosu ile yeşile boyayarak bütünlüklü olarak sermaye birikimine sokmayı sürdürüyorlar.
Yeşil Kapitalizm, sadece ekoloji mücadelesi verenlerin değil, işçi sınıfının, halkların, kadınların, ötekileştirilenlerin meselesi. Sermaye, patron örgütleriyle, devlet kurumlarıyla, akademisiyle, medyasıyla, STK’larıyla ve hatta antikapitalist olmayan çevre örgütleriyle ekolojik talanı yeşile boyayarak gizlemeye çalışıyor. Yeşil strateji işçiler için sömürünün derinleşmesi ve işsizlik anlamı taşırken köylüler için topraklarından sökülme, göç yollarına düşme anlamına geliyor. Halklarımız daha yoksullaşırken tüketimin daha da kışkırtılması ve yeni atıklarla sermaye kendisine rant alanları yaratıyor. Sermaye için Amasra’da madende veya Üçüncü Havalimanı inşaatında olduğu gibi iş cinayetlerindeki ölümler, birer maliyet olarak görülüyor.
Kapitalizme dair iyimser, naif umutlar gençler için çoktan son buldu. Bu tüketimcilik ve bu baş döndürücü hızla yeşil dönüşümün mümkün olmadığını, yeşil bir kapitalizmin mümkün olmadığını dost da düşman da biliyor artık. Bu yıl yapılan İklim Zirvesi’nde ülkeler yine ekolojik yıkıma yaptıkları makyajları yarıştırdılar. Ama bunlara inanmaya devam edersek yine kazanan onlar, yine kaybeden bizler olacağız. Bu nedenle ekoloji hareketleri, her yerelde yaşam alanlarını korumak için dayanışıyor, mücadele ediyor, enternasyonal düzeyde deneyimlerini ortaklaştırıyor.
Yaşamakta olduğumuz topraklarda da ekoloji mücadelelerinin siyaseti dönüştürecek ve ekolojik yaşamı örecek politik öznelerinin boy verdiği bir dönemde olduğumuzu biliyoruz. Sistemin suçlarına ortak olmamaya, dayatılan siyaset alanı ve tarzını kabullenmemeye kararlıyız. Yaşam alanlarından zorla edilmek, yaşam alanlarının öznelliğinin, geleneklerinin, birlikteliğinin yıkılmasına, kırılmasına, kültürel ve inançsal değerlerimize saldırılara, türlerin yok oluşuna göz yummak istemiyoruz. Saldırıların karşısında sadece savunan olmak değil, ekoloji mücadelesi hattımızı daha da netleştirerek, ekolojik yaşamı bugünden yarına kurmak istiyoruz.
Ekoloji hareketinin kolektif hafızasında biriktirdiği ilke ve taleplerle siyaseti ülkemizde de dönüştürmek için buluşuyoruz. Ekoloji Politik tarafından düzenlenen “Siyasetin Dönüştürücü Gücü: Ekoloji Mücadelesi Çalıştayı”nda Ekososyalizm, Marksist Ekoloji, Toplumsal Ekoloji ve farklı politik ekoloji akımlarından, Jineoloji’den, ekofeministlerden ve sosyalist feministlerden arkadaşlarımız, Türk Tabipleri Birliği (TTB), TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Dev Yapı İş ve İnşaat İş Sendikası ile sosyalist partilerden katılımcılarla bir araya geldiler. Amasra’da meydana gelen maden faciasının yaşandığı gün gerçekleşen buluşmada bir kez daha emek hareketi ile ekoloji hareketinin güçlü birlikteliğine olan ihtiyacımızın can yakıcı boyutları konuşuldu. Kadın özgürlüğü başta olmak üzere ezilen halkların ve bütün tahakküm ilişkilerine karşı mücadelelerin ekoloji mücadelesiyle kesişimsel bağları tartışıldı. Ekoloji hareketinin, toplumu, siyaseti, yaşamı ve kendini dönüştürme potansiyeline olan inançla çalıştay sonucunda bütün ekoloji hareketlerine yaklaşan seçimlerde ortak bir tutum almak için ortak konferans yapılması teklifinde bulunulmasına karar verildi. Temmuz ayında Arsuz’da bir maden ocağı sorunu için gerçekleştirilen panelde dile getirilen bu önerinin ekoloji hareketinin kolektif yürüyüşü içinde her aşamada kendisini sınayarak, yeni öneriler ve katkılarla gelişeceğini umut ediyoruz. Ekoloji hareketinin farklı öbeklerinden seçim siyasetine yönelik geliştirilen önerilerle yürüyüş kollarımızı birleştirerek ilerleyeceğiz.
Yaklaşan seçimlerin herhangi bir seçimden farklı olarak ekolojik yıkımla kendini var eden bir rejim meselesi olduğunu görüyoruz. Tarımın çökertilmesinden, kentlerin birer rant alanına dönüştürülmesine, enerji, maden ve inşaat sektörleri için her türlü anayasal ve yasal engellerin kaldırılmasına, en ücra köydeki bir meranın şirketlere devrinden iklim krizine ve nükleer santrallere kadar ekolojik sorunlarımızın tamamı bir sistem sorunu haline geldi. Ekoloji hareketleri olarak bu tek adam rejiminden kurtuluş hamlesini gerçekleştirmek için bütün toplumsal muhalefet güçleriyle birlikte sorumluluk almak istiyoruz.
Brezilya seçimlerinde, Amazon Ormanları’nın ve gezegenin geleceği için oy kullanıldı. Türkiye’nin seçiminde de Akkuyu ve Sinop nükleer santralleri ile Kanal İstanbul’dan kurtulmak, Hasankeyf gibi ekokırım suçlarıyla yok edilen kültürel ve doğal varlıklarımızın hesabını sormak, Gezi davasında tutsak edilen arkadaşlarımızı özgürlüğüne kavuşturmak için oy kullanacağız. Her fırsatta bu seçimin sadece insanların değil, coğrafyamızın ve bu topraklarda yaşayan bütün canlıların seçimi olduğunu hatırlatacağız. Her gün yeni yıkımlarla karşımıza çıkan kapitalist felakete karşı malumun ilamından öteye geçerek ekoloji hareketlerinin özgün eylem ve mücadele yöntemleriyle hem kendimizi hem de siyaseti daha ileriye taşıma iddiasındayız.
Ekoloji muhalefetinin yaklaşan seçimlerde en geniş birlikteliği ile siyasal taleplerini oluşturmasını ve ortak tutum geliştirmesini amaçlıyoruz. 2023 yılını bu umudu büyüterek karşılamak için İstanbul’da düzenlenecek konferansta buluşuyoruz.
Çağrıcı örgüt ve platformlar:
Antakya Kent Akademisi, Ata Soyer Sağlık ve Politika Okulu, Bakırtepe Çevre Platformu, Büyük Menderes İnisiyatifi, DİSK Dev Yapı İş, Divriği Yaşam ve Doğa Platformu, Ekoloji Politik, Höyük Kültür Sanat Doğa ve Dayanışma Derneği, İnşaat İşçileri Sendikası, KESK Ekoloji Birimi, Kuşadası Çevre Platformu, Mersin Nükleer Karşıtı Platform, Mezopotamya Ekoloji Hareketi, Muğla Çevre Platformu, Ovama Dokunma Çevre Hareketi, Polen Ekoloji Kolektifi, Samandağ RES Karşıtı Mücadele, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, Turgutlu İşçi Hakları Derneği Ekoloji Komisyonu, Yeşilırmak Çevre Platformu