Salı, Temmuz 8, 2025
Google search engine
Ana Sayfa Blog Sayfa 20

Tam kurtuldular derken yeniden JES darbesi

Danıştay 8. Dairesi ve 10. Dairesi’nin ‘zeytinlik alanlarda madencilik yapılamayacağı’ kararı sözde kaldı. Seferihisar Orhanlı Köyü’ne yapılan JES kuşatması vatandaşın derdi oldu. Geçim kaynaklarının tehlikede olduğunu ifade eden köylüler, projeye karşı itiraz davası açtı.

Özel/Gökçe ADAR ÇUBUKÇIOĞLU – Danıştay 8. Dairesi ve 10. Dairesi’nden oluşan ortak heyet, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın zeytinlik alanlarda madencilik yapılmasının önünü açan yönetmelik değişikliğinin yürütmesini durdurmuştu. Çiftçiler Sendikası tarafından açılan davada, ‘Zeytincilik Kanunu uyarınca zeytinlik alanlarda madencilik yapılamayacağına’ hükmedilmişti. Kararın ardından hem çevreciler hem de geçimini zeytincilikten kazanan vatandaşlar sevinirken, İzmir’in Seferihisar Orhanlı Köyü’nde zeytinlik alan üzerinde planan JES projeleri, yöre halkına dert oldu. Küçük Menderes Enerji Petrol Jeotermal Maden Elektrik Üretim Mühendislik ve İnşaat A.Ş. tarafından Jeotermal Enerji Santrali ile yardımcı kaynak (GES+RES) kurulmak istenen ve ÇED sürecinin başlatıldığı projede, vatandaşların itirazları dikkate alınmayarak, kuyu sayısı 23 olarak belirlendi. DAVA SÜRECİ BAŞLADI Orhanlı köyü halkı, geçim kaynaklarına zarar vereceği ve binlerce yıllık zeytin ağaçlarını yok edeceği gerekçesi ile itirazlarına devam ederek, hukuk mücadelesi başlattı. Dava açan köylüler, bugün saat 14.00’te yapacakları basın açıklamasıyla bir kez daha yetkililere iptal çağrısında bulunacak. Doğa Derneği Genel Koordinatörü ve Orhanlı Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu Üyesi Galip Ener, “Köylümüzün geçim kaynağı olan zeytin, tarım insanlarımızın elinden alınmaya çalışılıyor. Köylümüzü göçe zorluyorlar. Bu projeyi istemediğimizi haykırıyoruz. Asırlık zeytin ağaçlarıyla dolu olan ve binlerce canlının yaşam alanı olan vadimiz bu santraller ile tehdit ediliyor. Biz, bu kararlılığımızdan, mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz” açıklaması yaptı. ‘TEHLİKEDEYİZ’ Ener, şöyle devam etti: “Köyümüzün her tarafında yer alacak bu kuyular ve santraller bizim zeytinliklerimizin, tarım ve hayvancılık yaptığımız alanların üzerinde yer alıyor. Bunun yanı sıra bölgenin ve İzmir’in nefes aldığı sınırlı sayıdaki kızılçam orman alanları da burada. JES, GES ve RES’ler nedeniyle köyümüzde yaşayan binlerce kişinin hayatı, doğal yaşam, tarım alanlarımız, su kaynaklarımız, ormanlarımız büyük tehlikede.” ‘Sonuna kadar mücadele edeceğiz’ Köylülerden Nurgül Ener, “Köyümüze, yeşilimize, zeytinimize yazık etmelerine asla izin vermeyeceğiz. Sonuna kadar mücadele edeceğiz” dedi. Hatice Ener de, “Artık buradan vazgeçsinler. JES istemediğimizi her defasında dile getiriyoruz. Biz burada olduğumuz süre boyunca, köyümüze yazık ettirmeyeceğiz” diye konuştu.

9 Eylül Gazetesi

COP27’ye katılan Lula, Amazon için verdiği sözleri yineledi

Brezilya cumhurbaşkanlığına yeniden seçilen Luiz Inacio Lula da Silva, Mısır’da devam eden COP27 iklim zirvesinde “Brezilya dünya sahnesine geri döndü” dedi.

Konuşması alkışlarla kesilen Lula ülkesinin artık, iklim değişikliğiyle küresel mücadelenin parçası olacağını, Jair Bolsonaro yönetimi altında olduğu gibi kendisini dış dünyadan izole etmeyeceğini söyledi.

“Amazon dünya için büyük önem taşıyor. Yaşayan bir ağacın kesilen bir ağaçtan çok daha kıymetli olduğunu kanıtlamak zorundayız” diyen Lula, 2025 yılındaki iklim zirvesinin Brezilya’nın Amazon bölgesinde yapılması için Birleşmiş Milletler’e başvuracağını açıkladı.

Dünya liderleri ve çok sayıda ülkeden uzman, Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde iklim değişikliğini görüşmeyi sürdürüyor ve hafta sonuna doğru bir anlaşma metninin ortaya çıkması bekleniyor.

Lula da, kıl payı farklı kazandığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden yalnızca iki hafta sonra zirveye katıldı, burada ABD, Çin ve AB’den yetkililerle biraraya geldi.

Ocak ayında görevi resmen Lula’ya devredecek olan Jair Bolsonaro’nun cumhurbaşkanlığı döneminde Amazon yağmur ormanlarındaki tahribat rekor düzeylere yükselmişti.

Yeni Cumhurbaşkanı ise Amazon’daki tahribatı onarmaya ve ormansızlaştırmayı durdurmaya çalışacağını vaadediyor.

Amazon'da ormansızlaştırılmış bir alan
Fotoğraf altı yazısı,Orman kesimi Bolsonaro döneminde görülmemiş boyutlara ulaştı

Brezilya’da direniş var

Brezilya’nın yeni lideri COP27’de gayet sıcak karşılandı ama ülkesinde iklim konusunda ciddi bir dirençle karşı karşıya.

Brezilya Kongresi’nde Lula’nın karşıtlarının ciddi bir çoğunluk sahibi olması, verdiği sözleri yerine getirmesini güçleştirebilir.

Brezilya’dan sivil toplum kuruluşu İklim Gözlem Ağı’nın genel sekreteri Marcio Astrini’ye göre Lula’nın vaatlerini yerine getirebilmesi için Bolsonaro’nun izlediği politikayı tersine çevirmesi lazım.

Bunun için öncelikle çevre koruma kurumları oluşturup güçlendirmesi, koruma faaliyetlerini teşvik amaçlı Amazon Fonu’nu yeniden canlandırması, Amazon’da yasaları çiğneyenlerin peşine düşmesi gerekiyor.

Şu anda arkasında olan sivil toplum kuruluşları, vaatlerini yerine getirmediği takdirde ona muhalefet etmekte tereddüt etmeyeceklerini söylüyorlar.

Salı günü COP27’ye gelen genç Brezilyalı çevre gönüllüleri Lula ile buluştu.

Perde arkasında ise ülkeler arası müzakere ve pazarlıklar sürüyor ve nihai anlaşma metninin Cuma veya Cumartesi günü tamamlanması bekleniyor.

Ancak temel konularda farklı ülkelerin pozisyonları arasında hala büyük uçurumlar var.

Bilhassa iklim değişikliğinin yol açtığı onarılamayacak zararın faturasını kimin ödeyeceği, hâlâ en hararetli tartışma konusu.

Gelişmekte olan ülkeler, uğradıkları kayıpların telafisi için bir an önce kaynak sağlanmasını talep ederken, gelişmiş ülkeler kirliliğin çoğuna sebep olduğunu söyledikleri ülkelerin zararlarını tazmin etme konusunda ayak diretiyor.

Ayrıca küresel ısınma hızının arttığına işaret eden araştırmalar da büyük bir kaygı konusu.

İklim değişikliğinin en kötü etkilerinden korunabilmek için daha önce uzmanlar tarafından belirlenen, küresel ısı artışını sanayi devrimi öncesi düzeyin 1,5 santigrad üzerinde tutabilme hedefine bu gidişle erişilemeyeceğinden endişe ediliyor.

Türkiye’nin yeni iklim hedefinde kömürden çıkış takvimi yok

Pelin Cengiz

Türkiye, Paris Anlaşması kapsamında verdiği Ulusal Katkı Beyanı’nı güncelledi.

Türkiye’nin, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını azaltmak amacıyla belirlediği 2030 iklim hedefi, Mısır’da devam eden 27’nci Taraflar Konferansı’nda açıklandı.

Açıklama maalesef yine tatmin edici olmadı, kömürden ve kömürlü termik santrallerden çıkış için herhangi bir tarih verilmediği gibi, enerji dönüşümü anlamında da hedefler bekleneni vermedi.

2030 için yüzde 21 olan artıştan azaltım hedefi yüzde 41 oranına çıkarıldı. Türkiye, 2030 yılı için açıkladığı yüzde 41 emisyon azaltım hedefi ile emisyonlarını bugüne göre yüzde 30’dan fazla artırmayı öngörüyor.

Diğer yandan bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmış olan 2053 net sıfır emisyon hedefi de bu emisyon azaltım projeksiyonu ile gerçekleştirilebilir olmaktan çıkıyor.

Enerji üretiminde kullanılan petrol, gaz ve kömürden oluşan fosil yakıtların yüzde 78’ini ithal eden Türkiye’nin fosil yakıt ısrarı, ülkeye enerjide dışa bağımlılık, yüksek faturalar, yüksek enflasyon, giderek kötüleşen hava, su ve toprak kirliliği ile artan sağlık sorunları olarak geri dönüyor.

Türkiye’nin bu iç içe geçmiş çoklu kriz ortamından çıkabilmesi için bir an önce iklim için çok daha güçlü, kararlı ve uygulanabilir adım atması gerekiyor.

Biraz geçmişe giderek hatırlatma yapalım…

Türkiye, 2015 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekreteryası’na (BMİDÇS) Ulusal Katkı Niyet Beyanı’nı sundu.

Buna göre 2030’a kadar mevcut politikalar senaryosuna kıyasla emisyonlar için en az yüzde 21 artıştan azaltım hedefi verdi.

Artıştan azaltım yaklaşımı ile yapılan bu hesaplamaya göre, Türkiye’nin sera gazı salımı, hiçbir önlem alınmadığı durumda 2030 yılında ulaşacağı 1.175 milyon ton seviyesine ulaşacak karbon emisyonlarını, iklim eylemleri ile alınacak önlemler sayesinde 2030 yılına gelindiğinde 929 milyon ton seviyesine düşürülecekti.

Bir başka deyişle, önce iki katı artacak, sonrasında yüzde 21 azalacaktı.

Türkiye, Paris Anlaşması’nı onayladığı için Ekim 2021’de bu hedefini Ulusal Katkı Beyanı olarak tekrar sunmuştu.

2015 yılında verilen hedefin referans yılı olan 2012’de sera gazı emisyonu 430 milyon tondu ve 2030 yılında 1.175 milyon tona çıkması öngörüldü.

Mevcut politikalar ve referans senaryodan azaltım olarak da bilinen artıştan azaltım yaklaşımı, emisyonların normal şartlarda artmaya devam etmesini kabul eder ve bu artışın alınacak önlemlerle sınırlandırılmasını hedefler.

Yeni açıklanan beyana göre, Türkiye iklim krizine yol açan sera gazı emisyonlarını artırmaya devam edecek.

Artıştan azaltım, Türkiye’nin yukarıda saydığımız mevcut sorunları çözmek yerine, kamu kaynaklarını uzun süre bu şekilde boşa harcamaya devam edeceğini gösteriyor.

Türkiye’de iklim konusunda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları birkaç ay önce, “Türkiye’nin güvenli geleceği için güçlü iklim hedefi: 2030’a kadar yüzde 35 mutlak emisyon azaltımı” talep eden bir kampanya başlatmıştı.

Gelinen noktada yine sivil toplumun öneri ve taleplerine kulak asılmadığını görüyoruz.

Türkiye adına Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sunduğu “yüzde 41 artıştan azaltım” hedefini değerlendiren sivil toplum ve düşünce kuruluşları açıklanan hedefin “artıştan azaltım” olması nedeniyle, sera gazı emisyonlarını azaltmak yerine artıracağına dikkat çekiyor.

Yapılan açıklamaya göre bu hedef, Türkiye’nin enerji dönüşümünü geciktirecek ve 2021 yılında Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşmanın maliyetini artıracak.

Bakanlığın 2038’i emisyon tepe noktası (pik yıl) kabul ederek bu tarihe kadar emisyonlarını artırmayı öngördüğünü vurgulayan kuruluşlar, azaltımın bugünden başlaması gerektiğini dolayısıyla tepe noktasının bugün olması gerektiğini belirtti.

Sivil toplumun yaptığı açıklamada, Türkiye’nin en güncel emisyon verisinin 2020 yılına ait 523,9 milyon ton karbondioksit eşdeğeri olduğu hatırlatıldı. Bakanlığın 2030 için açıkladığı 500 milyon tona indirme hedefi ile anlaşılanın, 2015’te verilen baz senaryodaki gibi Türkiye’nin emisyonlarının önce 1.175 milyon tona çıkarılacağı ve idarenin alacağı önlemlerle 700 milyon ton civarına indirileceği olduğu belirtildi. Bakanlık açıklamasının bir azaltım hedefi olmadığına dikkat çeken kuruluşlar, aksine bu hedefin 2030’a kadar yüzde 30’dan fazla artışa neden olacağını ifade ediyor.

İklim alanında faaliyet gösteren sivil toplum ve düşünce kuruluşları, Mısır’daki müzakereler öncesinde Türkiye’nin güçlü bir 2030 iklim hedefi vermesi yönünde ortak bir çağrıda bulunmuş ve köklü değişikliklere gidilmeden, yüzde 35 mutlak azaltım ile emisyonların mevcut seviyesinden 340 milyon ton seviyesine inebileceğini ortaya koymuştu.

WWF Türkiye İklim ve Enerji Programı Müdürü Tanyeli Sabuncu, konuyla ilgili açıklamasında, “Bakanlığın 2030’da ulaşmayı hedeflediği emisyon seviyesi 700 milyon ton civarında. Bu, iklim STK’ları olarak sunduğumuz öngörünün (340 milyon ton) iki katı” dedi.

Türkiye’nin 2015 yılında sunduğu hedefin de aynı yaklaşımla yüzde 21 oranında artıştan azaltım hedefi vererek emisyonları iki kat artırmayı öngördüğünü hatırlatan Sabuncu, “2053 net sıfır vizyonuna planlı ve daha az maliyetli şekilde ulaşmak ancak bugünden gerçekçi bir azaltım hedeflenerek mümkün” dedi.

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Direktörü Bengisu Özenç, açıklanan hedefin günümüzün gerçekleri ve 2053 net sıfır hedefi iddiasıyla uyuşmadığını vurgulayarak, “Türkiye’nin son 30 yıldaki yıllık ortalama emisyon artışının yüzde 3 olduğu düşünüldüğünde, azaltım senaryosunda öngörülen hedef basit bir şekilde tarihsel emisyon patikasından ayrılmayacağımız anlamına geliyor” değerlendirmesi yaptı.

Özenç, açıklanan Ulusal Katkı Beyanı’nın, Türkiye’nin geçtiğimiz yıl açıkladığı 2053 net sıfır hedefi ile küresel iklim diplomasisi içerisinde edindiği yeri koruyabilmesi açısından kaçırılmış tarihi bir fırsat olarak değerlendirdi.

Özetle, küresel iklim mücadelesinin Türkiye cephesine yeni bir şey yok, her şey bildiğiniz gibi…

ODTÜ Mezunları Derneği açıklaması

Sayın Üyemiz,

ODTÜ Rant Yolu olarak bilinen Bilkent-İncek Çevre Yolu Bağlantı Yolu ile ilgili son günlerdeki gelişmeler, ABB önünde üyelerimiz ve öğrencilerin darp edilmesi ile yaşananlar hiç kimsenin arzu etmediği bir noktaya gelmiştir. Bu gelişmelerin hemen ardından aynı akşam ABB yetkilileri Rant Yolu ile ilgili son derece manipülatif açıklamalar yaparak yaşananlardan ODTÜ’lüleri ve öğrencileri sorumlu tutmuştur. Ertesi günlerde de CHP Ankara İl Başkanlığı başta olmak üzere CHP merkez ilçe başkanlıkları, CHP kadın kolları aynı gün, aynı manşetle çıkan havuz medyası örneklerinde olduğu gibi aynı ifadeler ve benzer görsellerle basında ve sosyal medyada yer almış, yaşanan olaylardan ve gelinen noktadan ODTÜ’lüleri sorumlu tutmuşlardır.

Yaptıkları açıklamalarda ABB yetkilileri; bu projenin yararından bahsetmekte, yol üzerinde herhangi bir ağaç bulunmadığı, ekolojisine önem verildiği ve bu projenin “bölme değil, birleştirme çalışması” olduğundan dem vurmuşlardır. Bu gelişmelerin ardından ODTÜ Mezunları Derneği olarak daha önce konuyu ayrıntılı bir şekilde görüştüğümüz CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ndan tekrar randevu istedik. CHP Ankara İl Başkanından randevu talep ettik. Talebimiz doğrultusunda 14 Kasım Pazartesi günü CHP Ankara İl Başkanı ve yetkililer ile görüşme yapma imkanı bulduk.

Görüşmede daha önce konunun uzmanları ve akademisyenler aracılığı ile hazırlanan rapor ile Derneğimizin konuya ilişkin yaklaşımını aktaran raporu sunduk. ABB yetkililerinin temel yanlışlıkları ve bu yolun neden arzu edilen hedeflere hizmet etmeyeceği konusundaki bilgileri aktardık. Ardından uzmanların hazırladığı alternatif çözüm önerilerimizi, bu konuda neler yapılması gerektiğini ve ODTÜ’lüler olarak taleplerimizi net olarak ifade ettik.

CHP Ankara İl Başkanı ve yetkililer, konunun kendilerine daha değişik şekillerde ifade edildiğini belirterek, konunun takipçisi olacaklarını, ABB Başkanı Mansur Yavaş ve belediye yetkilileri ile durumu tekrar gözden geçireceklerini bildirdiler. Rant Yolu konusunda tüm tarafları tatmin edecek ortak bir çözüm bulunana kadar da ODTÜ arazisine girilmeyeceğini ifade ettiler.

Gelinen bu noktada ABB uzmanları ve CHP Ankara İl Başkanlığı yetkililerine güvenmek istiyoruz. Bizlere verilen sözlerin ve taahhütlerin yerine getirilmesini bekliyoruz. Uzmanlığın, bilimin ve sağduyunun kazanacağını umuyoruz. Ortak akıl ile bu problemin çözüleceğine inanıyoruz. Görüşme doğrultusunda atılacak adımların takipçisi olmaya devam edeceğimizi bir kez daha kamuoyu ile paylaşırız.

Kentimizin ortasında son doğal ekolojik yaşam alanı olarak ODTÜ Ormanı tüm Ankara için bulunamaz bir zenginliktir. Yeşilin betonlaştırılması halka hizmet değil geleceğimizin ipotek altına alınmasıdır. Tüm yetkilileri bu sorumlulukla hareket etmeye ve rant projelerini bir an önce iptal etmeye davet ediyoruz.

ODTÜ Mezunları Derneği