Pazartesi, Aralık 2, 2024
Google search engine

EKOLOJİK IRKÇILIK SUÇU

Irkçılığın bin bir uygulama biçiminden biride ekolojik ırkçılıktır. Ekoloji mücadelesi ile eşitlik ve özgürlük mücadelesi kesişim alanını “Ekolojik Irkçılık” veya “Çevresel Irkçılık” olarak kavramsallaştırıyoruz. Doğal varlıkların ırkçılığın bir silahına dönüştürüldüğü “Ekolojik ırkçılık” bu coğrafyada geçmişten bugüne kesintisiz sürüyor. Bir gruba ırkı, dili, kültürü, dini inancı, mezhebi, kimliği, renginden vb dolayı zarar vermek, yaşam, geçim alanlarını tam veya kısmı yok etmek veya Habitatını bozmak amacı ile doğal öğeleri istismar etmeyi Ekolojik Irkçılık olarak tanımlıyoruz. Hava, su, toprak, bitki örtüsü, orman, madenler, kıyı vb yer üstü ve yer altı doğal kaynaklarının ve üzerlerine yapılan yatırımların, imar planlarının, toplu konutların vb demografik yapıyı bozmak için Irkçılık silahına dönüştürülmesidir. “Ekolojik Irkçılık” uluslararası ceza mahkemelerinde suç olarak kabul edilmeli ve cezalandırılmalıdır.

                    YENİ NORMALLER VE EKO SUÇLAR SARMALI

Eski mevsim normallerinin sınırlarını aşan büyüklükte sıcaklık ve yağış farkları, kuraklık, sel, fırtına, hortum, tsunami vb aşırı hava durumlarının normalleşmesinin (yeni normal) nedeni iklim değişikliğidir. İklim krizinin kaynağı doğayı ve emeği sömürmeye dayalı üretim biçimidir. İklim krizinin çözümleri, sonuçları vb sorunlar bütün insanlığın gündemine can alıcı bir şekilde girmiştir. Toplumsal eşitsizliklerin izdüşümü olan ekolojik eşitsizlikler; iklim krizinin ve ekolojik sorunların yükünü yoksullar, kırılgan gruplar ve “Makbul Vatandaş” sayılmayan gruplar üzerine bırakıyor. Doğa’nın dengesini bozabilecek ve küresel zarara yol açabilecek sistemli faaliyetler olan “Ekokırım” Doğaya Karşı Suç işlemek olarak kabul edilmesi tartışılıyor ve öneriliyor. Demografik yapıyı bozma amacı taşıyan Ekokırım uygulamaları ekolojik Irkçılıktır. Irkçı rejimlerde ekokırım uygulamaları etnik, dinsel seçicidir. Toplumsal Yapıda ırkçılık varsa ekolojik ırkçılık olarak tekrar topluma döner. Eko Kırım ekonomik bağlam ile ilgilidir, üretim biçimine içkindir. Ekolojik Irkçılık ise resmi ideoloji ile ilgilidir, “Müesses Nizama” içkindir. Ekolojik Irkçılık Suçu: “Ekolojik Adaletsizlik” “Ekolojik Eşitsizlik” Etnik Ayrım, “Ekokırım suçu”, Ekolojiyi İstismar vb olmak üzere birçok eşitsizliğin ve suçun iç içe geçmesi veya suç sarmalıdır.

                                 MÜESSES NİZAM

Ekolojik Irkçılık uygulamalarında Ekoloji de Ekonomi de ırkçılık için araçsallaşıyor. “Müesses Nizamın” kılcal damarlarına kadar ırkçı olduğu ve kesintisiz bir şekilde sürdürüldüğü bütün sonuçları ile açıktır. “Türk bu ülkenin yegâne efendisi, yeğene sahibidir. Saf Türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır. Hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. Dost, Düşman hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler”. 1924-1930 yılları arasında Adalet bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt toplum anlayışını bu şekilde özetlemektedir. İsmet İnönü 31 Ağustos1930 tarihli Milliyet gazetesinde “Bu ülkede sadece Türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. Başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur.” demişti. Toplum Mühendislerinin çerçevesini çizdiği tek millet, tek mezhep inşa süreci güvenlik, hukuk, eğitim, bayındırlık, çevre, şehircilik, ekonomi, dış işleri, iç işleri, diyanet, sözde laiklik anlayışı vb Müesses Nizamın bütün yapılarında, planlama ve uygulamalarına içerlenmiştir. Tarif edilen Beyaz Vatandaş ve Beyaz Toplumu inşa süreçlerinde en çok kullanılan araçlardan biri de Ekolojik varlıkların istismarıdır. Müesses Nizamın Demografik zenginliği fakirleştirmek amacı ile makbul beyaz vatandaşların lehine, ötekilerin aleyhine ekolojik varlıkları istismarının tarihi son on yılların değil, 1800’lere kadar uzanır. Tekçilik milli ve yerli “Toplum mühendislerinin” icadı bir isim olduğu için “Ekolojik Tekçilik” diyebiliriz. Tek Devlet, Tek Vatan, Ülkenin Sınırları, Bölünmez Bütünlüğü, Birlik Olmak, Birleşik olmak vb. ortak değerlerimizdir. Ama tek din, tek dil, tek mezhep vb. ırkçılığa ve inkâra karşı eşitlik ve özgürlük mücadelesi ülkemiz Türkiye’nin demokratikleşme ve çağdaş uygarlık mücadelesidir.

                         “EKOLOJİ POLİTİK YAZILAR”

Bilinen ezberlerin aksine ekolojik ırkçılığın uygulama alanı sadece bir halk veya sadece bir bölge değildir. Çok etnili, çok inançlı, kültürel zenginliğin olduğu her mıntıkada, mahallede, köyde, bölgede yani ülkenin her tarafında ekolojik ırkçı uygulamaları görülüyor. Çünkü Ekolojik ırkçılığın hedef kitlesi ve alanı “Derin TSE standartlarına uymayan demografidir. Yine bilinen ezberlerin aksine Ekolojik tahribatların nedeni ırkçılığa karşı mücadele edenler değildir. Geçmişten beri sürüp gelen Ekolojik Irkçılık dâhil ırkçılık uygulamaları var diye mücadele vardır. Ekolojik Irkçılık dâhil genel olarak ırkçılık sebep, mücadele sonuçtur. Ekolojik ırkçılık Alevilerin, Kürtlerin Köylerini, Habitatlarını, ibadethanelerini sular altında bırakarak (Hasankeyf ve Dersim), Amik Gölünü kurutup yerleşime açmak (Hatay), Maden ve altın ocakları ile Alevilerin habitatlarını, yaşam ve geçim alanlarını, su kaynaklarını yanı sıra Alevilerin kutsal mekânlarının tahrip edilmesi (Aydın, Yozgat, Sivas) vb ile demografik yapıyı dağıtmak ekolojik ırkçılıktır. Prof. Dr. Beyza Üstün’ün “Ekolojik Politik Yazılar” adlı Kitabının 40-43. Sayfalarında yer alan “Güç-şiddet-el koyma” ve “Yayılma- Yerinden zorla etme- el koyma” başlıklarından yaptığım iki kısa alıntıda konu ile ilgili ifadeler şu şekildedir. “Böylece Suriçi belleğinden ve içinde yaşayan halklardan koparılarak, demografik yapısı değiştirilerek yeni (!) bir kimliğe kavuşturulmuş oldu.”… “Demografik Yapının Değiştirilmesi, Komşuluk ilişkilerinin, Sokak Kültürünün, Dayanışmanın yok edilesi, Yöre halkının birbirinden koparılması ile süregiden süreç, siyasi iktidarın stratejileri ile devletin, devlet kurumlarının desteği ile yürütüldü.”

                         NASRANÎ MİSİN VAY VAY NUSAYRİ MİSİN VAY

Yenilenebilir, temiz vb yalanlar ile demografide yenilenemez, geri dönüşü olmayan tahribatlar “ekolojik ırkçılıktır”. Yenilenebilir Enerji (RES) adı altında Samandağ da Arap Alevi (NUSAYRİ) yurttaşın kullanımında olan geçimlik toprağı zorla elinden almak, endemik bitkilerin yayılma alanına, arıcılık, mera, hayvancılık ve tarım alanlarına RES türbinleri dikmek ekolojik ırkçılıktır. Arap Alevi (NUSAYRİ) ibadethanesi olan “AL ARABİ” türbesi yerleşkesine RES türbini dikmek ekolojik ırkçılıktır. Dünyanın en önemli Göçmen Kuşlar Ana göç yoluna RES türbinleri dikmek ekolojik kırımdır. Hristiyanların Kudüs’ten sonra hacı olmak için geldikleri, Hristiyanlığın ilk hac yerlerinden ve 1. derece turizm Sit alanı olan ST. SİMEON Manastır Yerleşkesine RES türbinleri dikmek demografik yapıyı hedef alan Ekolojik ırkçılıktır. Hatay’ın Defne İlçesinde Halkın yıllardır verdiği mücadeleye rağmen ısrarla kaldırılmayan Kanalizasyon Arıtma tesisi Arap Alevilerin Habitatına, Yaşamına- Geçimine saldırı ve ekolojik Irkçılıktır.

                             NASRANÎ, NUSAYRİ MALI DENİZ  

Deniz, göl, nehir kıyıları tahrip ediliyor, doldurup, imara açılıyor ve vahşi turizm ve emlak şirketlerine peşkeş çekiliyor. Denizler Müsilaj’a boğuluyor. Fakat resmi ideolojide bukalemun geni vardır, söz konusu demografi ise haki renkten yeşil renge girmek teferruattır. “Kıyı Kenar Çizgisi”, “Yeşil Alan” vb adı altında karşımıza “Radikal Çevreci”, Ekolojist (radikal Irkçı olarak okunur) olarak da çıkabilir. Daha sonra makbul Yerli ve Milli Sermayeye aktarılmak üzere Nasranî ve Nusayri’lerin yaşadığı mıntıkalarda “İnsansız Doğa yâda Derin(!) Ekoloji” uygulayarak insansız (Nasrani’siz ve Nusayri’siz) alanlar oluşturuluyor. Samandağ Arap Ortodoks Hristiyan (Nasranî) vatandaşların hala kullandıkları mezarlığı İmar Planında “Yeşil Alan” ilan etmek Ekolojik ırkçılıktır. Arap Alevi (Nusayri) vatandaşların küçük geçimlik tapulu toprakları Kıyı Kenar Çizgisi (KKÇ) adı altında Tapuları iptal ediliyor. Makbul Beyaz Vatandaş mahallelerinde sıfır hatta eksi KKÇ, ama Nusayri Mahallelerde derin (!) KKÇ ekolojik ırkçılıktır. Müesses Nizam birçok şeyi bir arada yapıyor. Birincisi, Nasranî ve Nusayri habitatını bozarak göç etmelerine ve makbul beyaz vatandaş ideolojisine hizmet. İkincisi, bu alanları yerli ve milli emlak, turizm, enerji sermayesine devredilmeye, yutulmaya hazır kıymetli alanlar yaratılmış oluyor. Üçüncüsü, Ekolojik Irkçılığını ve “Sermayenin Çevreyi Doğrudan Tüketimini” çevreyi koruma adına yapıyor. Dördüncü olarak, Kıyı Kenar Çizgisi ve Yeşil Alan vb Kamuflajı adı altında “Sermaye dostu çevrecileri” (!) yönetişim yöntemi ile Nusayrileri ve Nasranî’leri Mülksüzleştirme projelerinde paydaş yapmaktadır. Kürtlerin, Hıristiyanların, tahtacıların, Süryanilerin, Nusayrilerin, Nasranîlerin vb mallarına ve geçim alanlarına çökülmektedir. Irkçılık ve Sermaye birikimi birlikte yürüyor. Türkiye’de Sermaye birikim süreci bazen kansız, bazen kanlı makbul olmayan Vatandaşların mülklerine çökmek ile yapıldı ve hala yapılıyor. Adı ne olursa olsun Ekokırım ve Ekolojik Irkçılık içeren yatırımların ihalesini üstlenen Şirketler ve sermaye dostu çevreciler, Ekokırım Suçunun ve Ekolojik Irkçılık suçunun taşeronu ve paydaşlarıdır. Kazandıkları paralar sadece yaptıkları yatırımların karşılığı değil, daha çok ekolojik ırkçılık suçunun karşılığıdır.

MEVLÜD ORUÇ
Ekoloji Politik Perspektif
HATAY

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son Eklenenler