26 Nisan 1986 da, o dönem Sovyetler Birliği’ne bağlı olan, Ukrayna’nın başkenti Kiev’in 130 km. kuzeyindeki Çernobil kenti, insanlık tarihinin en korkunç çevre felaketlerinden birine sahne oldu.
Çernobil nükleer santralinin dördüncü reaktöründe meydana gelen patlama sonucu çevreye, 1945 yılında Hiroşima’ya atılan atom bombasının 50 katına eşit miktarda radyasyon yayılmıştır. Patlama yaklaşık 10 gün kadar gizlenmiş, Avrupa ülkelerinde yapılan radyasyon ölçümleri sonucu, yüksek dozda radyasyonun tespit edilmesiyle dünyaya duyurulmuş ve alınacak önlemler gecikmeli olarak alınmaya başlanmıştır.
Alanın temizleme çalışmalarına katılan 200 bin kişi yüksek dozda radyasyondan etkilenmiş ve ölenler olmuştur. Daha sonra temizleme çalışmalarına katılanların sayısı 600 bine ulaşmış olup, bunların da radyasyondan etkilendiği bilinmektedir. Patlamadan 20 yıl sonra, 17 bin Ukraynalı aile, babaları tahliye görevlisi olarak çalıştığı ve hayatını kaybettiği için devlet yardımı almaya başlamışlardır. Yapılan radyasyon ölçümlerinin yüksek çıkması nedeniyle Pripyat şehri 27 Nisan’da boşaltılması planlanmış. 116 bin insanın yaşadığı 30 km. çapa sahip bölge 14 Mayısta boşaltılmaya başlanmıştır. Facia nedeniyle kaç insanın hayatını kaybettiği günümüzde de tartışma konusudur.
Patlamanın ardından radyoaktif madde yüklü bulutlar Türkiye dâhil, Avrupa’nın bir bölümü ile birlikte birçok ülkeyi etkilemiştir.Bazı bağımsız araştırmalara göre, Çernobil Nükleer faciasının yaklaşık 200 bin kişinin doğrudan ya da dolaylı olarak ölümüne sebep olduğu görülmüştür. Facianın etkileri nedeniyle 100 binlerce çocuk engelli olarak dünyaya gelmiş, kanser vakalarının arttığı tespit edilmiştir. 1990 ile 2000 yılları arasında Belarus’da kanser oranı yüzde 40 artmıştır. Dünya sağlık örgütünün tahminlerine göre, sadece Gomel bölgesinde yaşayan 50 binin üzerinde çocuk tiroit kanserine yakalanmış, kürtajlar, erken doğumlar ve ölü doğan bebek oranları çarpıcı şekilde artmıştır. Reaktörün yakınında yaşayan 350 bin insan evlerini sonsuza kadar terk etmek zorunda kalmışlardır. Türkiye de de Çernobil’den yayılan radyasyon nedeniyle kanser vakalarında artış olduğu Türk Tabipler Birliği’nin yaptığı araştırmaya göre belirlenmiştir.Bu araştırmaya göre Çernobil kazasından en ağır şekilde etkilenen Karadeniz bölgesinde bulunan Hopa’da ölümlerin %47,9 unun kansere bağlı olduğu da tespit edilmiştir. Kazanın etkilerinin nesiller boyunca sürmesi de beklenmektedir.
Facianın günümüzdeki en olumsuz etkilerden birisi, Ukrayna ve Belarus sınırları içinde yer alan yaklaşık bir milyon hektarlık toprağın radyo aktif kirliliğin etkisi altında olmasıdır.
Nükleer yakıt ve radyoaktif maddelerin kalıntılarının kontrol altında tutulması ve gömülmesi günümüzde de temel sorunlardan biri olarak önemini korumaktadır.
Yine 11 Mart 2011 yılında Japonya’da yaşanan deprem ve tusinami ile birlikte Fukuşima nükleer santralinin 3 reaktöründe çekirdek erimesi meydana gelmiş, Felaket sonrası etrafa yayılan radyoaktif maddelerden binlerce canlı etkilenmiş, binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Bölgeye giriş çıkışlar yasaklanmış, denizdeki radyasyon seviyesi normalin çok üstünde ölçülürken kaza sonrası reaktörlerin peş peşe kapatılması fayda sağlamamıştır. Fukuşima kazası tüm dünyanın sorunu haline gelmiştir.Tehlikenin farkına varan bazı ülkeler santralleri kapatma kararı almışlardır. Alınan bu karar ölüm karşısında yaşam için umut verse de, kapitalizmin bitmez tükenmez kâr hırsı bir kez daha insanlığın baş belası bir sorunu olarak gündeme gelmiştir.Hiç bir tehlike kapitalizmi sermaye birikiminden alı koymadı/koyamadı. Yine yaşamın kazanması mücadelesi, insanlığın önünde en önemli sorun olarak durmaktadır.
Çernobil’de 4 Nisan 2020 de başlayan ve yaklaşık iki hafta sonra ancak kontrol altına alınabilen orman yangını, nükleer facianın izlerinin günümüzde de ne derece risk taşıdığını bizlere göstermiştir.
Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaş ile de nükleer enerjinin, insanlığın geleceği için çok büyük bir tehdit oluşturması bir kez daha düşünülmesini gerekli hale getirmiştir. Çernobil nükleer santralinin bulunduğu bölgeyi işgal ederek caydırıcı güç nükleer silahları kullanmaya hazır olduğunu da duyurmuştur. Saldırının 9. Gününde ise Avrupa’nın en büyük santrali olan Zaporijya’yı vurarak tüm dünyayı büyük bir felaketin eşiğine getirmiştir.Nükleer santrallerin savaşın tam ortasında kalması, nükleer silah kullanma olasılığı korku yaratmış, Nükleer santrallerin barındırdığı tehlike potansiyeli yeniden sorgulanmaya başlanmış, Almanya son iki santralı da kapatmıştır.
YAŞANMIŞ KAZALARDAN DERSLER ÇIKARTARTALIM, DÜNYAMIZI BUZUL ÇAĞA DÖNÜŞTÜRECEK OLAN NÜKLEER FELAKETLERE İZİN VERMEYELİM:
Yaşanan bunca felaketlere rağmen, nükleer atıklarda bulunan plütonyum elementinin yarılanma ömrünün 24 bin yıl, etkisinin 240 bin yıl sürdüğü bilim insanlarınca kanıtlanmış, doğayı kirleten, insanlığa ve tüm canlı yaşama ölüm kusan nükleer santrallerden vazgeçmemek taammüden cinayet işlemek, katliam, tür kırımı yapmak demektir.
Mersin-Akkuyu ve Sinop-İnceburun’da kurulacak nükleer santrallerin zehir akıtmaktan ve insanlığı felakete sürüklemekten başka bir etkisinin olmayacağı, bir avuç enerji lobilerinin ve büyük sermaye guruplarının daha çok kazanma hırsından başka bir yarar sağlamayacağı ortadadır. Akkuyu’da iş kazalarından kaynaklı işçi ölümleri şimdiden başlamıştır. Çevrede kirlilik yaratılmış, santral inşaat zemininde toprak yarılmaları yaşanmaktadır.
Çernobil felaketinin yıl dönümü olan 26 Nisan sonrası 27 nisanda Akkuyu’yu nükleer saha haline getirmek üzere nükleer yakıt çubukları getirilerek, seçim sürecinde bir “açılış töreni” ile olay bir seçim yatırımı haline dönüştürülmektedir. Akkuyu Nükleer Güç santralına yakıt yükleme işleminin normal şartlarda Eylül-Ekim aylarında yapılması gerekirken propoganda amaçlı açılışın erkene alınması da ayrıca düşündürücü ve bir o kadar da ürkütücüdür. Santrala yakıt çubuklarının yerleştirilmesinin taşıdığı tehlikeler, riskler bilinmesine rağmen, siyasi çıkar uğruna adeta felakete davetiye çıkarılmaktadır. Çernobil ve Fukuşima felaketlerinden hiçbir ders alınmamış olması akıl tutulmasıdır. Derhal Akkuyu ve Sinop Nükleer santrallerinin yapılması durdurulmalı ve yakıt çubukları Mersin Akkuyu’ya getirilmemelidir.
Sinop’ta yapılması planlanan santral ile ilgili Samsun 3. İdare mahkemesinin Çed iptal istemini red kararı üst mahkeme tarafından bozulmuştur. Şimdi idare mahkemesi ya yeniden bilirkişi heyeti oluşturup keşif yaptırarak duruşma yapacak ya da üst mahkemenin kararını uygulayacaktır. Mahkeme kararı ne yönde olursa olsun, kararlıyız, Sinop’ta ya da dünyanın neresinde olursa olsun nükleer santrallerin kurulmasına karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.
Nükleere karşı mücadelemiz çoğalarak, güçlenerek sürdürülecektir.
İnançlıyız, kararlıyız kazanacağız.
Nükleer santral yaptırmayarak, doğadan, yaşamdan yana olacağız.
Nükleere inat yaşasın hayat.
26 Nisan 2023