Değerli basın emekçileri ve sevgili Sinoplular;
Takvimler 11 Mart 2011 tarihini gösterdiğinde, Japonya’da meydana gelen şiddetli deprem ve ardından oluşan tsunami ile Fukuşima Daiichi Nükleer Santralı’nda dünyanın en büyük nükleer felaketlerden biri yaşandı. Radyoaktif madde; toprağa, rüzgâra ve suya karışarak, çevre ve insan sağlığı üzerinde yıkıcı etkiler bırakmıştır. Aradan geçen 14 yılda, radyoaktif maddelerin yayılımına ise hala bir çözüm bulunamamış, aksine tüm dünyayı endişe içinde bırakmıştır.
Japonya’da şiddetli depremle oluşan tsunami, Fukuşima Nükleer Santralı’nın soğutma sistemine zarar vererek çekirdek erimesine maruz kalan reaktörlerin soğutulması için tonlarca su kullanılmıştır. Santral’da biriken radyoaktif su kademeli olarak Pasifik Okyanusu’na boşaltılmaya başlanmış, tahliye işlemi devam ederken yaklaşık 5,5 ton kirli su toprağa da sızmıştır. Felaket zinciri, nükleer santralların barındırdığı ciddi riskleri böylece gözler önüne sermiştir.
Facia öncesinde Japonya’da nükleer santralın elektrik üretimindeki payı % 30 seviyesinde iken, bu oran facia sonrasında % 6 seviyesine gerilemiş; nükleer lobinin etkili çalışmalarına rağmen, nükleer endüstrisi Japonya’da bir daha toparlanamamıştır.
Çernobil ve Fukuşima nükleer santral kazaları sonrası kimi ülkeler nükleer santralları terk etmiştir. Aralık 2024 de açıklanan Dünya Nükleer Endüstrisi Durum Raporu verileri; 1996 yılında dünya elektrik üretiminin % 17,6’sını karşılayan nükleer santralların payı 2023’de % 9,15’e gerilediğini ortaya koymuştur. Bu veriler 2022’de % 9,2 idi! Bu da göstermektedir ki Nükleer enerjinin Enerji Portföyündeki payı sürekli düşüş eğilimindedir.
Ancak; Jeopolitik gerilimlerin artması, Ortadoğu’da yaşanan kriz ve Kuzeyde Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte yaşanan enerji krizi, enerji güvenliğini önceleyen politikalarla çevreci yaklaşımlardan yeniden uzaklaşan kimi ülkeleri nükleer santrallara yöneltmiştir.
Ülkemizde Nükleer endüstriyi pazarlayan güçlerin etkisinde kalan AKP iktidarı ise ülkemizi adım adım nükleer maceraya ve olası nükleer felaketlere doğru sürüklemektedir. Enerji talebi ve savunma ihtiyacı gerekçe gösterilerek; olası bir saldırı, kaza yada doğal afetler karşısında telafisi mümkün olmayan ve vahim sonuçları olan, atık sorunu çözülemeyen nükleer santrallara sahip olmak için tüm olanakları seferber etmiştir.
Bilindiği üzere; zemin çatlakları, su baskınları, işçi ölümleri, salgın hastalıklar ve bölgedeki ciddi deprem riskine rağmen, antidemokratik biçimde; Akkuyu Nükleer Güç Santralı (NGS) inşaatına devam edilmektedir. Nükleer yakıt ülke sınırlarımıza sokularak Akkuyu’da Santrala “nükleer tesis” statüsü kazandırmıştır.
Sinop’ta yapılması düşünülen ikinci nükleer santral için ise yana yana yapımcı firma aranmakta, Rusya ve Güney Kore ile Kırklareli’nde yapılması düşünülen üçüncü nükleer santral için ise Çin ile görüşmeler yapıldığı kamuoyuna servis edilmektedir. Hatta daha da ileri gidilerek dördüncü bir nükleer santrala yönelik saha araştırmaları yapıldığı da kamuoyuna servis edilmektedir.
Değerli basın emekçileri ve sevgili Sinoplular;
Siyasi iktidar, toplumsal ve çevresel maliyetlerine karşın; yerli ve yabancı şirketlerin kârları uğruna; Akkuyu’dan Kazdağları’na, Akbelen’den Boyabat’a, Gaziemir’den Hanönü’ne topraklarımızı; enerji ve madencilik sektörlerinde inşaat alanına döndürerek sömürüye açmıştır. 23 yıllık iktidarı boyunca ölümcül riskler getiren politik tercihleri ile ülkemizi adeta cehenneme dönüştürmüştür.
Erzincan/İliç/Çöpler altın madeni, henüz Akkuyu nükleer santrali devreye girmeden “ikinci Çernobil” vakası olarak tarihe geçmiştir. 13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan / İliç / Çöpler Altın Madeninde yaşanan felaket; İlimizin en büyük ilçesi Boyabat’ta tesis edilmesi planlanan Bakır Madeninde de yaşanabilir. Bu Madenin açılması halinde, Boyabat İlçemizin su kaynakları ve tarım alanları da Sülfürik Asit ve diğer kimyasallarla kirletilecek olup, bu kirlenme Doğa da canlı yaşamına da olumsuz etkiler yaratacaktır. Eğer izin verilirse Boyabat Bakır Madeni sahasında kontrolsüz bir şekilde vahşi madencilik yapılacaktır.
Ülkemizde elektrik enerjisi alanında arz fazlası olduğu bilinmesine rağmen, Siyasi iktidarın mevcut kaynaklarımız düşünüldüğünde nükleer santralları tercih etmemesi için çokça nedeni olmasına rağmen; kendi topraklarımız üzerinde başka bir ülkeye nükleer santral kurdurarak işletme yetkisi vermesini kabul etmiyoruz. Zaten yapımcı şirket olan Rosatom şirketi zaman zaman “… bir başka ülke topraklarında yaptığımız bizim santralimiz…” diyerek açıklamalar da yapıyor!
Mersin/Akkuyu’da yapımı devam eden, Sinop/İnceburun’da ve Kırklareli/İğneada’da yapılması planlanan nükleer santralların Çernobil ve Fukuşima gibi olmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Ülkemizi enerji alanında bir üst lige taşıyacağı yalanı(!) ile toplumun sağlıklı ve huzurlu yaşama hakkını elinden alınarak nükleer santral projeleri hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Siyasi iktidarın desteği ile Rosatom tarafından kamuoyunu duyarsızlaştırmak, nükleer karşıtı mücadeleyi zayıflatmak adına Sinop NGS projesine ilişkin yaptığı açıklamalara ise bizler itibar etmiyoruz! Nükleer santralların barındırdığı ciddi riskleri unutmuyoruz. Enerji ve iklim sorununu çözecek; en temiz, en güvenilir araçmış gibi gösterilen yalan beyanlara inanmıyoruz!
Nükleer santralların, emperyalist ülkelerce nükleer pazarın genişlemesi için karlı bir sömürü aracı olduğu görülmelidir. Bu vesile ile Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (COP29) kapsamında ABD öncülüğünde Azerbaycan/ Bakü’de içinde Türkiye’nin de yer aldığı 31 ülkenin “Nükleer Enerjiyi Üç Katına Çıkarma Deklarasyonu” imzalanmasını kınıyoruz. Nükleer santral kazalarının yarattığı felaketler ile mücadele sürerken, nükleer endüstriye yönelik ilgiyi yeniden canlandırmak için verilen çabayı emperyalizmin çürümüş düzeninin bir parçası olarak görüyoruz.
Değerli basın emekçileri ve sevgili Sinoplular; Burada bir konuya daha değinmek istiyoruz.
Doğayı sermayeye açacak olan İklim Kanunu meşru değildir!
Önümüzdeki haftalarda TBMM getirilecek olan İklim Kanunu teklifi TOPRAĞI KAZMA SESLERİYLE, DERELERİ BETON DUVARLARLA, ORMANLARI RANT PROJELERİYLE boğmak isteyen büyük şirketler için bir ticaret kanunu hazırlanmaktadır! Bunun alt yapısı da geçtiğimiz yıl Bakü’de yapılan COP29’da hazırlanmış ve yazılmıştır. Bu kanun tasarısı ülkemiz yararına değil bir avuç sermayenin yararına olacaktır. Bu tasarının derhal geri çekilmesini istiyoruz ve diyoruz ki; İklimi değil, Sistemi değiştir! Yaşam alanlarımızı vahşi kapitalizmin çıkarlarına alet edilmesine izin vermeyeceğiz.
- Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hepberaber Ya hiçbirimiz!
- Nükleere İnat Yaşın Hayat!
SİNOP NÜKLEER KARŞITI PLATFORM YÜRÜTME KURULU