Salı, Nisan 23, 2024
Google search engine

KAZMA BIRAK KAMPANYASI ULUSLARARASI TOPLANTISI BASIN BİLDİRİSİ

31 Ekim 2022 ve 1 Kasım 2022 tarihleri arasında 2 günlük bir toplantı gerçekleştiren Kazma Bırak kampanyası Eylül 2020’de Karadeniz’de ve Doğu Akdeniz’de devam eden fosil yakıt aramalarına karşı bir imza metni ile başladı ve Yunanistan’la Kıbrıs’tan büyük destek gördü. Doğu Akdeniz’in zengin doğalgaz rezervleri yıllardır husumetin körüklendiği Türkiye ve Yunanistan arasında yeni bir gerilime yol açtı ve artan gerginlik silahlanma yarışını körükledi. Savaş tehditlerinin ve ekolojik yıkımların yaşandığı bu coğrafyada Kazma Bırak, doğal tahribatın savaşa, savaşın doğal tahribata neden olacağı bir kısır döngü riskiyle karşı karşıya olduğumuza dikkat çekiyor. Türkiye’den 4 imzacı örgütle başlayan ve yeni katılımlarla büyüyen örgütlenme, Kıbrıs ve Yunanistan’dan daha da zengin katılımla güçlendi.

Bugün Kazma Bırak kampanyası, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs’tan 70’e yakın ekoloji örgütünü, “fosil yakıt karşıtlığı” ana teması çevresinde bir araya getiriyor. Kazma Bırak, savaş naralarının atıldığı bu coğrafyada “savaşa hayır” diyerek, uluslararası dayanışmanın önemini vurguluyor ve bir ülkenin enerji faaliyetlerinin ekolojik ve sosyal bedelini komşularının da ödeyeceğinin altını çiziyor; Sinop’ta ve İğneada’da yapımı planlanan nükleer santrallerde bir sızıntı tüm Karadeniz ülkelerinde ve Balkanlarda, deniz sondajları sonucu tetiklenebilecek bir deprem, komşu ülkelerde felaketlere yol açacak.

Bugün Yunanistan büyük bir enerji kriziyle karşı karşıya. Bu kriz kısmen Rusya-Ukrayna savaşından ve artan doğal gaz fiyatlarından kaynaklansa da kökeninde neoliberal politikalara dayalı deregülasyonlar ve enerjide özelleştirmeler yer alıyor. Yunanistan aslında doğru bir karar alarak verimi düşük ve çok kirletici olan linyit kömürü kullanımını sonlandırdı. Ancak kömürü ikame etme yöntemi, doğal gaz ithalini artırmak oldu. Bu da enerji maliyetlerinin, ardından elektrik fiyatlarının artmasına yol açtı. Devlet rüzgâr ve güneşe dayalı yenilenebilir enerjiyi genişletme yolunda adımlar atsa da yerel halkın tepkileri ve ekolojik etkiler göz ardı ediliyor. Yangınlardan sonra açılan ormanlık alanlar kısa süre sonra rüzgâr santralleri ile doluyor. Enerji, piyasada satılan ve şirketlere kazanç sağlayan bir meta olarak algılanıyor. Aynı zihniyeti denizlerde ve karada doğal gaz sondajlarında da görüyoruz; ekolojik zenginliği yüksek olan bölgelerde yapılan sondajlar “ulusal menfaatler” yoluyla gerekçelendiriliyor: Ülkeyi bir uçtan diğerine parçalayan doğal gaz boru hatları, Yunanistan’ın bir enerji merkezi olacağı ve enerji bağımsızlığı için bunların gerekli olduğu anlatısıyla meşrulaştırılıyor. İki ülke arasındaki gerilimler, Türk ve Yunan emekçilerini ekonomik krize ve enerji yoksulluğuna sürüklerken, ABD Yunanistan’a yüklü miktarda silah satışı yaparak ve kendi ürettiği kaya gazını pazarlamaya çalışarak bu gerilimlerden nasıl en yüksek kazancı sağlayacağının hesabını yapıyor. Biliyoruz ki günün sonunda kazançlar asla emekçi halka gitmiyor! Yine biliyoruz ki kapitalistler doğal varlıkları hiçbir zaman barışçı yollarla ve kamu yararına değerlendirmeyecekler.

Kıbrıs’ta da durum farklı değil; aramalar sırasında bu gazın, “barış gazı” olduğu ve Kıbrıs’ın kuzey kesiminin de bundan faydalanacağı gibi inandırıcılıktan uzak söylemlerle halklar kandırıldı. Türkiye’de ise ülkeyi boydan boya delik deşik eden doğalgaz hatlarına son dönemde yenileri eklendi; Azerbaycan gazını Avrupa’ya taşıyan Trans Anadolu Doğalgaz Hattı (TANAP) Türkiye için bir fiyat avantajı getirmiyor. Rus gazının Ukrayna’yı devre dışı bırakarak Avrupa’ya ihracını sağlamak için Trakya’nın ormanlarını ve verimli tarım alanlarını tahrip eden Türk Akım hattının taşıdığı gazdan ise Türkiye yararlanmıyor. Ayrıca endemik canlı türlerini barındıran ve dünyada kendi kendini temizleyen ender sucul ekosistemlerden olan Saros körfezinde, Yunanistan sınırındaki Enez’de yapılan FSRU (Yüzer Sıvılaştırılmış Doğalgaz Depolama ve Gazlaştırma Ünitesi) limanı da burada ciddi ekolojik tahribata yol açıyor ve bu limana Katar’dan gelecek olan sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) Türkiye’nin ihtiyacı için kullanılmayacak. Bu projenin bir benzeri sınırın karşı tarafındaki Dedeağaç’ta yapılıyor.

Yunanistan, Kıbrıs ve Türkiye’nin doğal gaz hafriyatçılığına yönelik deneyimleri pek çok alanda birbirine benzerlik gösteriyor. Ortak sorunlar, birlikte mücadeleyi daha da anlamlı ve kaçınılmaz hale getiriyor.

Bunca çekişmenin arkasında elbette yönetici sınıfların körüklediği milliyetçiliğin önemli payı var. Yükselen milliyetçilik, artan gerilimle birlikte savaşa dönüşme tehlikesini barındırıyor. Bu bağlamda mücadelemizde öne çıkacak başlıca felsefi altyapı ve yöntemler; ekstraktivizmin politikayla ilişkisini ve savaşkan söylemlere yol açtığını dile getirmeliyiz, özellikle de orduların tükettikleri anormal enerji miktarlarını kamuoyuna duyurmalıyız. Enerji alternatiflerini vurgulamalıyız, doğayla barışık enerji kurulumunu ve enerjinin kamulaştırılmasını savunmalıyız. İnsanları mücadelemize kazanmak için her zaman gerçeği dile getirmeye ve hükümetlerin söylemlerindeki kandırmacayı ifşa etmeye özen göstermeliyiz. İklim adaletini ve sosyal adaleti savunarak, yenilenebilir enerjiyi kapitalizm dışı bir sistemde devreye almayı savunmalıyız. Ekolojiyle samimi olarak ilgilenen gençlerle anti-kapitalist, anti-emperyalist politikaları nasıl oluşturabileceğimizi konuşmalıyız. Toplumu ikna etmek için bu konularda somut öneriler getirilmeli. Emekçilere, kabaran elektrik ve doğal gaz faturaları üzerinden gerçek maliyetleri ve sermayeye aktarılan fahiş kazançları göstermeliyiz. Saros’tan Dedeağaç’a, Ege’den Karadeniz’e giden uluslararası kervanlar düzenleyerek, gençleri bu kervanlara davet etmeliyiz.

Kuruluşundan bu yana sadece 2 yıl geçmesine karşın, bileşenler olarak Kazma Bırak tecrübelerinden çok şeyler öğrendik; belirli bir temaya odaklanmanın fark yaratan etkisini ve uluslararası dayanışmanın somut faydasını deneyimledik. Düşmanın dışarıda olmadığını, çok uluslu şirketler ve işbirlikçileri popülist hükümetlerin yıkıcı etkilerini, aşırı üretim-tüketim döngüsünün dünyayı yaşanmaz hale getirdiğini ve iklim adaletini kavramsallaştırmanın önemini kavradık.

Kazma Bırak, politik içeriğiyle birlikte, dünya deneyimini öğrenmek ve uluslararası bağları geliştirmek için kapılarını açıyor. Çıktığımız yolda dostluk ve kardeşlikle ilerlemeye kararlıyız ve yöneticilere sesleniyoruz; “Bizler başka ülkelerle savaşmak istemiyoruz, ancak siz savaşta ısrar ediyorsanız bu kaçınılmaz olarak bir “sınıf savaşı” olacaktır.”

“DON’T DIG CAMPAIGN” INTERNATIONAL MEETING

PRESS RELEASE

The Don’t Dig campaign held a 2-day meeting in Istanbul from 31 October 2022 to 1 November 2022. The campaign started in September 2020 with a petition against the ongoing fossil fuel exploration in the Black Sea and the Eastern Mediterranean and received widespread support from Greece and Cyprus. The rich natural gas reserves in the Eastern Mediterranean have led to a new tension between Turkey and Greece, where animosity has been fuelled for years, and the growing tension has fuelled the arms race. In this region where the threat of war and of ecological destruction are ever present, the Don’t Dig campaign draws attention to the risk of a vicious cycle in which natural destruction will lead to war and war will lead to natural destruction. The organisation, which started with 4 signatory organisations from Turkey and then grew as many new participants joined, has been further strengthened with even wider participation from Cyprus and Greece.

Today, the Don’t Dig campaign brings together nearly 70 ecological organisations from Turkey, Greece and Cyprus around the main theme of opposition to fossil fuels and war. Don’t Dig emphasises the importance of international solidarity by saying “no to war” in this geography where war threats are often being issued and emphasises that the ecological and social costs of a country’s energy activities will also be paid by its neighbours; a leak from the nuclear power plants planned to be built in Sinop and İğneada will cause disasters in all Black Sea countries and the Balkans, an earthquake that may be triggered by offshore drilling may cause disasters in neighbouring countries.

Today Greece is facing a major energy crisis. Although this crisis is partly caused by the Russia-Ukraine war and rising natural gas prices, its roots lie in deregulation and energy privatisation based on neoliberal policies. Greece has actually made the right decision to end the use of lignite coal, which is inefficient and highly polluting. However, coal was substituted with increased natural gas imports. This led to an increase in energy costs and subsequently electricity prices. The state is taking steps to expand renewable energy based on wind and solar, but local community reactions and ecological impacts are being ignored. Forested areas opened up after the forest fires are soon filled with wind farms. Energy is perceived as a commodity sold on the market and a source of profit for companies. We see the same mentality in natural gas drilling in the seas and on land; drilling in areas of high ecological value is justified by appeals to “the national interest”: natural gas pipelines that will cut across the country are legitimised by the narrative that Greece will become an energy hub and that they are necessary for energy independence. While the tensions between the two countries are dragging the working people of Turkey and Greece into economic crisis and energy poverty, the US is calculating how to make the most profit from these tensions by selling large amounts of arms to Greece and trying to market the shale gas it produces. We know that at the end of the day the profits never go to the working people! We also know that capitalists will never utilise natural assets peacefully and in the public interest.

The situation in Cyprus is no different. When gas exploration began, the people were deceived with the unconvincing rhetoric that this gas was “peace gas” and that the northern part of Cyprus would also benefit from it. In Turkey, new gas pipelines have recently been added to the gas pipelines riddling the country; the Trans Anatolian Natural Gas Pipeline (TANAP), which transports Azerbaijani gas to Europe, does not bring any price advantage for Turkey. Turkey does not benefit from the gas carried by the Turkish Stream line, which destroys the forests and fertile agricultural areas of Thrace in order to export Russian gas to Europe, bypassing Ukraine. In addition, the FSRU (Floating Liquefied Natural Gas Storage and Gasification Unit) port built in Enez on the Greek border in the Saros Gulf, one of the world’s rare self-cleaning aquatic ecosystems that hosts endemic species, is also causing serious ecological damage here, and the liquefied natural gas (LNG) coming from Qatar to this port will not be used for Turkey’s needs. A similar project is being built across the border in Alexandroupoli.

The experiences of Greece, Cyprus and Turkey with natural gas exploration and extraction are similar in many areas. Common problems make joint struggle even more meaningful and inevitable.

Of course, nationalism fuelled by the ruling classes plays an important role behind all these conflicts.  With increasing tension, rising nationalism carries the danger of turning into war. In this context, the main ideological background and methods that will come to the fore in our struggle are to express the relationship of extractivism with politics and the fact that it leads to warlike discourses. Especially we should publicise the abnormal amounts of energy consumed by armies. We must emphasise energy alternatives, advocate the installation of energy in harmony with nature and the nationalisation of the energy sector. To win people to our struggle, we must always be careful to speak the truth and expose the deception in the rhetoric of governments. We must advocate for the deployment of renewable energy in a non-capitalist system, defending climate justice and social justice. We should talk to young people who are sincerely interested in ecology about how we can create anti-capitalist, anti-imperialist policies. Concrete proposals on these issues should be brought to convince society. We must show working people the real costs and the exorbitant profits transferred to capital through rising electricity and natural gas bills. We must organise international caravans from Saros to Alexandroupoli, from the Aegean to the Black Sea and invite young people to join them.

Although only 2 years have passed since its inception, we as constituents have learnt a lot from the experience of Don’t Dig; we have experienced the tangible impact of focusing on a specific theme and the tangible benefits of international solidarity. We have understood that the enemy is not outside, the devastating effects of multinational corporations and their collaborators populist governments, that the overproduction-consumption cycle is making the world uninhabitable, and the importance of conceptualising climate justice.

Along with its political content, Don’t Dig opens its doors to learn experience from the world and develop international ties. We are determined to move forward with friendship and fraternity on the road we have set out and we challenge our rulers;

We do not want to fight a war against other countries, the only war we are willing to fight is a war between classes, not nations.

ΔΕΛΤΙΟ ΤΥΠΟΥ

Διεθνής συνάντηση πρωτοβουλίας Don’t Dig / Kazma Birak / Μας σκάβουν τον λάκκο στην Τουρκία

Η πρωτοβουλία Don’t Dig / Kazma Birak / Μας σκάβουν τον λάκκο πραγματοποίησε διήμερη συνάντηση στην Κωνσταντινούπολη στις 31 Οκτωβρίου και 1η Νοεμβρίου 2022. Η πρωτοβουλία ξεκίνησε τον Σεπτέμβριο του 2020 με μια κοινή ανακοίνωση κατά των συνεχιζόμενων ερευνών για ορυκτά καύσιμα στη Μαύρη Θάλασσα και την Ανατολική Μεσόγειο. Τα πλούσια αποθέματα φυσικού αερίου στην Ανατολική Μεσόγειο έχουν οδηγήσει σε μια νέα ένταση μεταξύ της Τουρκίας και της Ελλάδας, όπου η εχθρότητα καλλιεργείται εδώ και χρόνια. Και η αυξανόμενη ένταση έχει δώσει ώθηση σε μια νέα τρελή κούρσα εξοπλισμών. Στην περιοχή μας, όπου η απειλή του πολέμου και της οικολογικής καταστροφής είναι συνεχώς παρούσα, η πρωτοβουλία Don’t Dig / Kazma Birak / Μας σκάβουν τον λάκκο κρούει τον κώδωνα του κίνδυνου ενός φαύλου κύκλου όπου η περιβαλλοντική καταστροφή θα οδηγεί σε πολεμικές αντιπαραθέσεις και ο πόλεμος θα φέρνει νέες περιβαλλοντικές καταστροφές. Η πρωτοβουλία, η οποία ξεκίνησε με 4 οργανώσεις που υπέγραψαν από την Τουρκία και στη συνέχεια αυξήθηκε καθώς προστέθηκαν πολλοί νέοι συμμετέχοντες, ενισχύθηκε με ακόμη ευρύτερη συμμετοχή από την Κύπρο και την Ελλάδα.

Σήμερα, η πρωτοβουλία Don’t Dig / Kazma Birak / Μας σκάβουν τον λάκκο έχει φέρει κοντά σχεδόν 70 οικολογικές οργανώσεις από την Τουρκία, την Ελλάδα και την Κύπρο γύρω από το κύριο θέμα της εναντίωσης στα ορυκτά καύσιμα και τον πόλεμο. Η πρωτοβουλία τονίζει τη σημασία της διεθνούς αλληλεγγύης λέγοντας “όχι στον πόλεμο” στην περιοχή μας, όπου συχνά εκφέρονται απειλές πολέμου και επισημαίνει ότι το οικολογικό και κοινωνικό κόστος των ενεργειακών δραστηριοτήτων μιας χώρας θα το πληρώσουν και οι γείτονές της. Μια διαρροή από τα πυρηνικά εργοστάσια που σχεδιάζεται να κατασκευαστούν στη Sinop και την İğneada στην Τουρκία θα προκαλέσει καταστροφές σε όλες τις χώρες της Μαύρης Θάλασσας και τα Βαλκάνια. Ένας σεισμός που μπορεί να προκληθεί από τις υπεράκτιες γεωτρήσεις Ελλάδας και Κύπρου μπορεί να προκαλέσει καταστροφές σε γειτονικές χώρες.

Σήμερα η Ελλάδα αντιμετωπίζει μια μεγάλη ενεργειακή κρίση. Αν και η κρίση αυτή οφείλεται εν μέρει στον πόλεμο Ρωσίας-Ουκρανίας και στην αύξηση των τιμών του φυσικού αερίου, οι ρίζες της βρίσκονται στην απορρύθμιση και την ιδιωτικοποίηση της ενέργειας, ως αποτέλεσμα νεοφιλελεύθερων πολιτικών. Η Ελλάδα πήρε  τη σωστή απόφαση να σταματήσει τη χρήση του λιγνίτη, ο οποίος είναι ανεπαρκής και ιδιαίτερα ρυπογόνος. Ωστόσο, η ενέργεια από καύση λιγνίτη αντικαταστάθηκε με αυξημένες εισαγωγές φυσικού αερίου. Αυτό οδήγησε σε αύξηση του ενεργειακού κόστους και στη συνέχεια της τιμής του ηλεκτρικού ρεύματος. Το κράτος προωθεί την επέκταση των ανανεώσιμων πηγών ενέργειας (αιολικής και ηλιακής) αλλά οι αντιδράσεις της τοπικής κοινωνίας και οι οικολογικές επιπτώσεις των βιομηχανικών και προβληματικώς χοροθετημένων αυτών εγκαταστάσεων αγνοούνται. Οι δασικές εκτάσεις που ανοίγουν μετά από μεγάλες πυρκαγιές σύντομα γεμίζουν με αιολικά πάρκα. Η ενέργεια θεωρείται εμπόρευμα που πωλείται στην αγορά αποτελώντας πηγή κέρδους για τις εταιρείες. Βλέπουμε την ίδια νοοτροπία στις εξορύξεις φυσικού αερίου στη θάλασσα και στην ξηρά. Οι γεωτρήσεις σε περιοχές υψηλής οικολογικής αξίας δικαιολογούνται με επικλήσεις στο “εθνικό συμφέρον”. Οι αγωγοί φυσικού αερίου που θα διασχίσουν τη χώρα νομιμοποιούνται με το αφήγημα ότι η Ελλάδα θα γίνει ενεργειακός κόμβος και ότι είναι απαραίτητοι για την ενεργειακή της ανεξαρτησία. Ενώ οι εντάσεις μεταξύ των δύο χωρών ρίχνουν ακόμα πιο βαθιά τους εργαζόμενους της Τουρκίας και της Ελλάδας στην οικονομική κρίση και την ενεργειακή φτώχεια, οι ΗΠΑ υπολογίζουν πώς θα αποκομίσουν τεράστια κέρδη από αυτές τις εντάσεις, πουλώντας μεγάλες ποσότητες όπλων στην Ελλάδα και προσπαθώντας να εμπορευτούν το σχιστολιθικό αέριο που παράγουν. Γνωρίζουμε ότι τελικά τα κέρδη από εξορύξεις δεν πηγαίνουν ποτέ στους εργαζόμενους! Γνωρίζουμε επίσης ότι οι καπιταλιστές δεν θα μοιράσουν ποτέ τους φυσικούς πόρους ειρηνικά και προς το δημόσιο συμφέρον.

Η κατάσταση στην Κύπρο δεν είναι διαφορετική. Όταν άρχισαν οι έρευνες για το φυσικό αέριο, προσπάθησαν να εξαπατήσουν τον λαό με την εντελώς αβάσιμη προπαγανδιστική αιτίαση ότι αυτό το φυσικό αέριο θα είναι το “αέριο της ειρήνης” και ότι το βόρειο τμήμα της Κύπρου θα είχε επίσης όφελος από αυτό. Στην Τουρκία, νέοι αγωγοί φυσικού αερίου προστέθηκαν πρόσφατα στους ήδη υπάρχοντες που κατακλύζουν τη χώρα. Ο αγωγός Trans Anatolian Natural Gas Pipeline (TANAP), ο οποίος μεταφέρει αζέρικο φυσικό αέριο στην Ευρώπη, δεν αποφέρει καμία ευνοϊκή τιμή για την Τουρκία. Η Τουρκία δεν επωφελείται από το φυσικό αέριο που μεταφέρει η γραμμή Turkish Stream, η οποία καταστρέφει τα δάση και τις εύφορες γεωργικές περιοχές της Θράκης προκειμένου να εξάγει ρωσικό φυσικό αέριο στην Ευρώπη, παρακάμπτοντας την Ουκρανία. Επιπλέον, η πλωτή μονάδα αποθήκευσης και αεριοποίησης υγροποιημένου φυσικού αερίου (FSRU) που κατασκευάστηκε στον Κόλπο του Σάρου κοντά στα ελληνικά σύνορα, σε ένα από τα πιο σπάνια αυτοκαθαριζόμενα υδάτινα οικοσυστήματα στον κόσμο, που φιλοξενεί ενδημικά είδη, προκαλεί σοβαρές οικολογικές καταστροφές. Το υγροποιημένο φυσικό αέριο (LNG) που θα έρχεται από το Κατάρ στο λιμάνι αυτό δεν θα χρησιμοποιηθεί για τις ανάγκες της Τουρκίας. Ένα παρόμοιο έργο κατασκευάζεται στην απέναντι πλευρά των συνόρων, στην Αλεξανδρούπολη.

Οι εμπειρίες της Ελλάδας, της Κύπρου και της Τουρκίας με την έρευνα και την εξόρυξη φυσικού αερίου έχουν ομοιότητες σε πολλούς τομείς. Τα κοινά προβλήματα καθιστούν τον κοινό αγώνα ακόμη πιο επιτακτικό και αναπόφευκτο.

Φυσικά, ο εθνικισμός που καλλιεργείται από τις άρχουσες τάξεις παίζει σημαντικό ρόλο πίσω από όλες αυτές τις συγκρούσεις. Με τις εντάσεις να αυξάνονται, ο εθνικιστικός παροξυσμός ενέχει τον κίνδυνο να μετατραπεί σε πόλεμο. Σε αυτό το πλαίσιο, σε ιδεολογικό επίπεδο πρέπει να αναδείξουμε στην αγώνα μας τη σύνδεση των εξορύξεων με την πολιτική και το γεγονός ότι οδηγούν σε πολεμικές αντιπαραθέσεις. Θα πρέπει επιπλέον να βγάλουμε στην επιφάνεια το γεγονός ότι οι στρατοί καταλανώνουν τεράστιες ποσότητες ενέργειας. Πρέπει να προτείνουμε εναλλακτικές λύσεις στο θέμα της ενέργειας, να υποστηρίξουμε ότι η παραγωγή της ενέργειας πρέπει να είναι σε αρμονία με τη φύση και να παλέψουμε για την εθνικοποίηση του τομέα της ενέργειας. Για να κερδίσουμε τον κόσμο στον αγώνα μας, πρέπει να είμαστε προσεκτικοί στο να λέμε πάντα την αλήθεια και να αποκαλύπτουμε την απάτη στη προπαγάνδα των κυβερνήσεων. Πρέπει να υπερασπιστούμε την ανάπτυξη ανανεώσιμων πηγών ενέργειας σε ένα μη καπιταλιστικό πλαίσιο, υπερασπιζόμενοι την κλιματική και κοινωνική δικαιοσύνη. Πρέπει να μιλήσουμε στους νέους, που ενδιαφέρονται ειλικρινά για την οικολογία, για το πώς μπορούμε να ακολουθήσουμε αντικαπιταλιστικές, αντιιμπεριαλιστικές πολιτικές. Θα πρέπει να γίνουν συγκεκριμένες προτάσεις για τα θέματα αυτά, ώστε να πεισθεί η κοινωνία. Πρέπει να δείξουμε στους εργαζόμενους το πραγματικό κόστος και τα υπέρογκα κέρδη που αποκομίζει το μεγάλο κεφάλαιο μέσω της αύξησης των λογαριασμών ηλεκτρικού ρεύματος και φυσικού αερίου. Πρέπει να οργανώσουμε διεθνή καραβάνια από τον Σαρό μέχρι την Αλεξανδρούπολη, από το Αιγαίο μέχρι τη Μαύρη Θάλασσα και να καλέσουμε τους νέους να συμμετάσχουν σε αυτά.

Αν και έχουν περάσει μόλις 2 χρόνια από την ίδρυσή της πρωτοβουλίας, εμείς ως συνιστώσες έχουμε μάθει πολλά από την εμπειρία αυτή- η εστίαση σε ένα συγκεκριμένο θέμα μας έχει αποκαλύψει τα απτά αποτελέσματα της διεθνούς αλληλεγγύης. Καταλάβαμε ότι ο εχθρός δεν είναι έξω από την χώρα μας, ότι τις καταστροφικές συνέπειες των πολυεθνικών εταιρειών και των λαϊκιστικών κυβερνήσεων που συνεργάζονται μαζί τους τις πληρώνουν οι λαοί, ότι ο κύκλος υπερπαραγωγής-υπερκατανάλωσης καθιστά τον κόσμο μη κατοικήσιμο και ότι πρέπει να δώσουμε έμφαση στην έννοια της κλιματικής δικαιοσύνης.

Παράλληλα με το πολιτικό της περιεχόμενο, η πρωτοβουλία Don’t Dig / Kazma Birak / Μας σκάβουν τον λάκκο ανοίγει τις πόρτες της για να αντλήσει εμπειρίες από τον κόσμο και να αναπτύξει διεθνείς δεσμούς. Είμαστε αποφασισμένοι να προχωρήσουμε στο δρόμο που έχουμε χαράξει προτάσσοντας την φιλία και την αδελφοσύνη των λαών. Η απάντηση μας στις κυβερνήσεις μας είναι:

Δεν θέλουμε να κάνουμε πόλεμο εναντίον άλλων χωρών, ο μόνος πόλεμος που είμαστε διατεθειμένοι να κάνουμε είναι ένας πόλεμος μεταξύ τάξεων, όχι μεταξύ εθνών.

Related Articles

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Son Eklenenler