Bilge Seçkin Çetinkaya
Türkiye’nin taraf olduğu Paris İklim Anlaşması uyarınca, küresel sıcaklık artışını 1.5°C ile sınırlama hedefi, taraf devletler açısından bağlayıcıdır. Torba Yasa ile madencilik, termik santral ve arazi kullanımına dair getirilen kolaylıklar bu hedefi doğrudan tehdit etmektedir.
Doğa koruma mevzuatını işlevsiz hale getiren değişiklik paketi, ülkenin dört bir yanında ormanlar yanarken kesintisiz 26 saatlik komisyon toplantısından geçmesinin ardından TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Daha önce “İklim Yasası” adı kullanılarak getirilen emisyon ticaret yasası ile birlikte, son yılların en büyük ekolojik yıkım programının uygulanmasına başlandı. Torba yasanın geçirilmesi için çalışmaya ara verme takvimi uzatılan TBMM Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, iktidar milletvekillerinin hırsı ve tahammülsüzlüğü muhalif milletvekillerine saldırganlık boyutuna ulaştı. Temmuz ayının ortasında Ankara’da yaşanan sel felaketi ve Akbelen köylülerinin Meclis önündeki feryatları arasında ekolojik yıkım yasaları kabul edildi.
Torbanın dibi delik
Çevre Kanunu, İmar Kanunu, Maden Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu, Mera Kanunu, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, Orman Kanunu, Kamulaştırma Kanunu ve Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’da yapılan değişikliklerle neredeyse çevre ile ilgili bütün temel kanunlarda değişiklik yapıldı. Bu değişiklikler, hukuksal açıdan “kanun” olarak nitelendirilecek genel ve asli kurallar getirmekten çok uzakta kalıyor. Şeklen “kanun” olarak görünse de tek tek somut olaylar, belli bir şirket veya proje için doğa lehine konulmuş kuralları ortadan kaldırıyor. Yasama faaliyeti, şirketler için operasyonel kararlar üretmek için araçsallaştırılıyor. Maden sahibi ya da ortağı milletvekilleri, kanun teklifindeki imzalarıyla yapılan operasyonu üstlendiler. Bu yaklaşımla yasama tekniği açısından getirilen düzenlemelerdeki eksiklikler de ikinci planda kaldı. Daha sonra yeni torba paketlerle bu kusurları gidermeye çalışacaklarını ve bu vesileyle şirketler lehine yeni fırsatlar yaratacaklarını tahmin etmek zor değil. Mevzuat, her aşamada daha delik deşik ve sistematik yapısını kaybetmiş olacak. Yama tutmayıncaya kadar bu yolda ısrar edecekler. Şimdilik değişiklikler serisinin ilkini görmüş olduk.
Bu değişiklikler muhalefet tarafından Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşınacak ve AYM’nin bir an önce karar vermesi için kampanyalar düzenlenecek. AYM’nin kendi içtihadını da çiğneyen bu değişiklikleri iptal edeceği konusunda ise son dönem kararları olumsuz sinyaller veriyor. AYM, bu kez “sürdürülebilir kalkınma”, “sürdürülebilir çevre” diyerek 20 yıl önceki kararlarının aksine bir tutum alabilir.
Pakette kanunla düzenlenmesi gereken konular, yönetmeliklere bırakıldı. Yürütmenin insafına terk edilen bu yönetmelikler hakkında Danıştay’a çok sayıda iptal davası açılacak. Danıştay’da önceki Madencilik Faaliyetleri İzin Yönetmeliği davaları, sonrasında zeytinlik alanlarla ilgili çıkartılan Maden Uygulama Yönetmeliği Değişikliği için açılan dava gibi çok sayıda davalar açılacak. Danıştay’daki bu davalarda Anayasa’ya aykırılık temel iptal nedeni olarak öne çıkacağından, AYM’nin vereceği karar belirleyici olacak. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı ve “süper izin” yetkisi verilen kurulun faaliyetleri de yönetmelikle düzenleneceğinden şimdilik ne ile karşılaşacağımız tam bir belirsizlik içeriyor. Ama hem bu yönetmelik hem de kurulun alacağı kararlar da Anayasa’ya aykırılık iddialarıyla açılacak davalara konu olabilecek. Asıl önemli dava yükü, ilk derece mahkemelerindeki çevre davalarında. ÇED izinleri, ormanlık alanlar, mera alanları, zeytinlik alanlar, ruhsat ve diğer izinler hakkında açılan davalarda yapılan yasal değişikliklerin Anayasa’ya aykırılığı gündeme gelecek. Çevre davalarında alışık olduğumuz keşif-bilirkişi süreçleri ve bilirkişi raporlarının davalardaki önemi geri planda kalabilir.
Torba Kanun’un Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla Türkiye’de açılacak çevre davalarının büyük bir bölümü AYM’nin vereceği karara kilitlenecek. Bu nedenle TBMM muhalefetinin AYM’deki iptal başvurusu, ekoloji hareketleri için ortak bir ana dava niteliği kazanacak. Torba Yasa’nın en somut hukuksal sonucu, AYM önünde “çevre davaları torbası” yaratması olacak. Yeni açılacak her çevre davasını, AYM’de de açılmış kabul edebiliriz.

Zeytin kardeşliği
Siyasal iktidarın ekolojik yıkım getiren her düzenlemesinde olduğu gibi bu son yıkım paketi de genel gerekçe ve madde gerekçelerinde “yeşil”, “yenilenebilir” ve “çevreci” makyajla sunuldu. Doğal varlıklar üzerinde yaratacağı yıkıcı etkiler yanında Çevre Hukuku alanındaki en önemli kazanımlardan olan katılım ilkesi, yasama sürecinin her aşamasında yok sayıldı. Komisyon toplantısına girmek isteyen hukukçular yerlerde sürüklenerek, köylülere ve ekoloji aktivistlerine Meclis giriş yasağı getirilerek katılım hakkını hatırlatmalarına bile izin verilmedi. 1972 yılında BM’nin çevre hakkını kabul etmesinden 1992 Rio Zirvesi’ne ve sonrasında çevre alanındaki ileriye dönük her adımda çevresel karar alma süreçlerinde katılım mekanizmaları güçlendirildi. Evrensel hukuk normu haline gelmiş son yarım asırlık bütün hukuksal kazanımlar yok sayılıyor. Bu geriye gidiş kadın hareketi açısından İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme sürecine benzetilebilir. Ama bundan çok daha fazla bir düşüş söz konusu.
Torbada zeytinliklerden başka ve çok fazla sakıncalı düzenleme olduğu ilgili herkesin malumu. Hatta paketin zeytinliklerle sınırlı ele alınması kampanya gruplarında sert bir biçimde eleştiriliyor. Zeytinin mitolojik imgesi, tasfiye edilmek istenen üretici köylülüğün toprakla bağını görünür kılması, kapitalist yağmanın dolaysız anlatımı olması nedeniyle ekolojik yıkıma karşı mücadelenin simgesi haline gelmesini sağladı. Cihatçı çetelerin Afrin’deki zeytin ağaçlarını sökmesi, Filistin topraklarındaki zeytin ağaçlarına İsrail’in yaptıkları, zeytini koruma mücadelesini sermayeye ve dünyadaki gericiliğe karşı mücadele açısından da simgesel hale getiriyor.
Hukuksal açıdan da 1939 tarihli Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun, daha önce şirketler için defalarca aşılmaya çalışılmasına rağmen kamuoyu tepkisiyle geri çekilmişti. Bu son değişiklik hamlesi ise bu kez TBMM’den geçerek ekoloji mücadelesinde yeni bir evreye girilirkenki tarihsel kırılma momenti oldu. Diğer bir değişiklik başlığı olan acele kamulaştırmaların ilgili olduğu Milli Müdafaa Mükellefiyet Kanunu da 1939 tarihli. Orman Kanunu 1956 tarihli; ama 1937 tarihli Kanun’un geliştirilmesi şeklinde düzenlenmiş. Aynı şekilde 1998 yılında çıkan Mera Kanunu’nda 1927 yılına kadar götürülebilecek Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren getirilen düzenlemeler, günün ihtiyaçlarına göre bu tarihte yenilenmiş. Paketle gelen bu en son yasal değişiklikler, Cumhuriyet’in ilk döneminden itibaren bugüne kadar geliştirilen 100 yıllık doğa koruma mevzuatından tarihsel bir geriye düşüştür. Ekoloji hareketleri yaratacağı yıkımın ağırlığını bilerek yasama sürecindeki kararlı duruşlarını büyüteceklerini TBMM’deki oylama sonuçlandığı anda ilan ettiler.
Ekolojik yıkım paketi TBMM’den geçmiş oldu. Daha önce de pek çok ekolojik konuda dönemsel olarak ya da sorun odaklı popüler gündemler oldu. Bergama veya Cerattepe direnişleri, Gezi süreci, hayvan hakları ile ilgili yasa değişiklikleri gibi ülke geneline yayılan ekolojik tartışmalar yaşandı. Son bir ayda ise toplumun farklı kesimlerinden ve siyaset yelpazesinin her kanadından ekolojik konularla ilgili daha esaslı ve kalıcı tutum alışları görüyoruz. Ekoloji hareketleri, çoğulcu ve çok renkli muhalefet yapma biçimiyle CHP ve DEM Parti haricinde muhalif partilerini de “Toprağımızı Vermeyeceğiz” talebi etrafında bir araya getirmeyi başardı. Katılım kapılarını kapatan, tekçi, dayatmacı ve otoriter siyasete karşı yerel, inisiyatif tanıyan, çoğulcu bir muhalefet örneği sergilendi.
Yasa değişiklikleri geçmiş olmasına rağmen ekoloji hareketleri, bu bir aylık mücadelede ülke siyasetine yön verme kapasitesinin farkına varan bir özgüven kazandı. Bu kazanımda kaybedilen oylamayı doğa ve yaşam alanlarımız için geri çevirecek çok fazla ipucu yer alıyor. (MH/TY)
Kaynak: https://bianet.org/yazi/hazine-ve-maliye-bakani-mehmet-simseke-acik-mektup-309546